17 Eylül 2009 Perşembe

Olmayanı olmuş gibi, olanı olmamış gibi gösterme çabasının dayanılmaz hafifliği yada bir yalanın toplumsal anatomisi; O. Akgül - H. Bulunmaz diyalogu!

Hilmi Bulunmaz
17 Eylül 2009


Tarafımdan OYUN dergisi editörü olarak atanan Bulunmaz Tiyatro "Yazarlık Kursu" öğrencilerinden Ozan Akgül, cin olmadan adam çarpmaya yeltenip sosyalist kimlikli dergimizi "LENİN'sizleştirme" eylemine ortak olduğu için, yine benim tarafımdan görevden uzaklaştırıldı. Bu uzaklaştırılmayı içine sindiremeyen Akgül, eline aldığı kalemi aklına geldiği gibi kullanma alışkanlığında olduğundan, sanırım yazar olma yeteneğini geliştiremeyecek.


Akgül - Bu yazıyı kaleme almak bana sıkıntı veriyor; çünkü uzun uzun "polemik"lerle zaman harcama niyetinde değilim.

Bulunmaz - Senin gibi "cesaret ve cehalet sahibi biri" tarafından kaleme alınmış bir yazıya yanıt vermek için bilgisayarın karşısına geçip yazı yazmak, bana çok büyük bir sıkıntı veriyor!

Akgül - Ancak bana yönelttiğiniz suçlamanıza karşı sessiz kalamayacağımı iyi bilirsiniz.

Bulunmaz - Sana suçlama yöneltmedim; sadece yalancı olduğunu tescil ettim. Bu tescil sonucu, okurların gözündeki güvenirliliğin iyice dibe vurdu.

Akgül - Suçlamanıza geçmeden önce Tiyatro Oyun dergisine yapmış olduğunuz darbeden söz etmek isterim.

Bulunmaz - Ortada suçlama denilebilecek bir şey olmamasına, demagoji yapıp "Suçlamanıza geçmeden önce" sözüyle başladığın tümceyi kabul etmememe karşın, yine de, "bana yönelttiğiniz suçlamanıza karşı sessiz kalamayacağımı iyi bilirsiniz."

Akgül - Aslında gerekli açıklamaları kamuoyuna duyuru adlı yazımızda dile getirdiğimiz hâlde söylenecek birkaç sözün daha olduğunu düşünüyorum.

Bulunmaz - "kamuoyuna duyuru" adlı yazınızda söylediğiniz yalanların dışında, yeni yalanlar mı imal ettiniz?

Akgül - Tiyatro Oyun dergisi bizim zamanımızda hiçbir zaman sosyalist bir dergi olmadı.

Bulunmaz - Çok ilginç! Neden?

Akgül - Neden mi?

Bulunmaz – Evet, çok merak ediyorum. Neden?

Akgül - Hakaret, küfür gibi yazılarınız yayınlanmadığı için…

Bulunmaz – Hangi yazımın neresinde küfür var? Tek bir örnek gösterip, tek bir kaynak verseydin; bayağı hoş olacaktı! Merak duygum azalacaktı. "Belge soğukluğu"ndan malul olmadığını anlayacaktım.

Akgül - Çünkü Sosyalizm küfür etmekse sosyalist olmadı bu dergi!..

Bulunmaz – Bırak şimdi üfürmeyi de, hangi yazımın neresinde küfrettiğimi göster!

Akgül - Sosyalizm, Lenin şekilciliğiyse, Tiyatro Oyun dergisi bizim dönemimizde "sosyalist" olmadı…

Bulunmaz - Al işte bir yalan daha! Hem de kendi kendini yalanlayan bir yalan! Size teslim ettiğim ve sizin tarafınızdan yayınlanan 6. sayıda Lenin fotoğrafı ve Lenin'in şu sözleri yok muydu:

"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."

Vardı!

Peki, 7. sayıda yok muydu? Evet, onda da vardı! Madem ki Lenin bir şekilden ibaret, neden iki sayı arka arkaya bu şekli içinize sindirdiniz? Alnınıza silah mı dayadım?

Akgül - Emek yerine Lenin tercih ediyorsanız, lütfen kendinizi değerlendirin…

Bulunmaz – Emek sözcüğüyle Lenin sözcüğü tamamıyla birbiriyle özdeşleşmiş sözcüklerdir. Emek sözcüğüyle Lenin sözcüğü, bir madalyanın iki yüzü gibidirler. Emek olmadan Lenin olamayacağı gibi, Lenin olmadan da emek olamaz. Lenin'siz emek, emeğe karşıt bir emektir. Lenin'siz emek, kapitalizmi yeniden üretir. Lenin'siz emeğin var olabileceğini sanmak, yumurtasız omlet yapılabileceğini sanmakla eş anlamlıdır. Nasıl ki portakalın rengiyle portakalın kendisi birbirinden ayrılamazsa, emekle Lenin de birbirinden ayrılamaz. Ancak, senin niyetin, siyasal ve/ya ideolojik bir tartışma yapmak değil, tamamıyla kendi küçük burjuva dünyanı kurtarmaktan ibaret.

Akgül - Sadece tekrarlar ve şekilcilik üzerinden sosyalizmi savundunuz.

Bulunmaz – Peki siz sosyalizmi nasıl savundunuz? Siz hiç sosyalizmi savundunuz mu? Sizin sosyalizmi savunma gibi bir sorununuz oldu mu? Ben, hiçbir zaman için sizin sosyalizmi savunduğunuza tanık olmadım. Benim tanık olmadığım herhangi bir mahalde savunduysanız, lütfen belirtin de öğrenelim. Sosyalizm nasıl savunulurmuş dost düşman öğrensin. Lenin'in orak-çekiçli fotoğrafını söküp atmak ve Lenin'in yukarıda belirttiğimiz sözlerini imha etmekle nasıl sosyalizmi savundunuz? Doğrusu bayağı merak ediyorum!

Akgül - "Tüyü bitmemiş yetimin hakkını" düşünürken emeği çöpe attınız…

Bulunmaz - Tüyü bitmemiş yetimin hakkını düşünenler, hiçbir zaman emeği çöpe atmazlar. Sosyalizm, emekle kurulur ve emeğin iktidarına giden yol, sosyalist mantıkla döşenir. Soyut, anlamsız, küçük burjuva ruhuyla, ancak sınıf atlama isteğini içeren emek savunulur. Sadece benim, senin, onun, bizim, sizin, onların emeği önemli değildir. Bu saydıklarımın emekleri, ayrı ayrı yada hep beraber önemlidir; ancak bu emeklerin değer kazanması için bilimsel sosyalizm kuramına sahip olmak gerekir. Rüzgâr nereye esiyorsa, oraya doğru eğilmekle hiçbir emek, kendiliğinden değer kazanmaz.

Akgül - Neden?

Bulunmaz – Çünkü sen sosyalist değilsin! Söylediklerimi anlama gayretin yok!

Akgül - Çünkü siz sosyalist değilsiniz…

Bulunmaz – Yapma ya! Bayağı eğlenceli bir diyalog sürdürmeye başladık. Bakalım bu işin sonu nereye varacak?

Akgül - Emeğe değer vermeyen, "parayı ben kazanıyorum, sen değil diyen", sahipliğini hep sermaye üzerinden gösteren bir kişinin sosyalizmi savunmazı mümkün değildir.

Bulunmaz – Yineleme! Hep yineleme!!! Soyut emek savunuculuğu! Hep soyut emek savunuculuğu!!! Hep demagoji! Hep dezenformasyon! Hep yalan!!!

Akgül - Sizin uygulamanızı “vahşi kapitalistler” bile yapmamaktadır.

Bulunmaz – Bu sözünün hiçbir değeri olmadığını sen de biliyorsun. Ama ilişkide bulunduğun insanlara şirin görünmek için ağzına geldiği gibi söylüyorsun.

Akgül - Siz darbe yaptığınız.

Bulunmaz – Böyle düzeysiz, böyle anlamsız, böyle tamamıyla yalan içeren sözler etmekle nereye varmak istediğini kestirmek olanaksız. Ancak, şunu belirtmeden edemeyeceğim; söylediğin sözlerin osuruk kadar ağırlığı yok. Konuşmak için konuşuyor, yazmak için yazıyorsun. Pandülü kurulmuş bir robot gibisin canım kardeşim. Sürekli olarak patinaj çekiyorsun. Sen bu yinelemeci mantıkla nasıl bir yazar olmayı planlıyorsun, doğrusu çok şaşırıyorum?!

Akgül - Kendinizi bu bağlamda “devrimci” olarak lütfen görmeyiniz.

Bulunmaz – Emredersiniz! Başka isteğiniz var mı? Peki, “devrimci” olarak görmeyeyim de ne olarak göreyim?

Akgül - Siz, emeği çiğneyerek dergimizin dağıtımına izin vermediğiniz….

Bulunmaz – Senin dağarcığında “emek” sözcüğünden başka bir sözcük yok mu? Örnekse sosyalizm, komünizm, işçi sınıfı, siyaset, ideoloji, kültür, bilim, sanat, tiyatro, estetik, etik, saygı, sevgi, adam, insan…

Akgül - Lütfen darbeyi devrime çevirerek bu konu üstünden de nemalanmayınız…

Bulunmaz – Ozancığım, Akgülcüğüm; sen kendini hâlâ içerisini boşaltmak için savaşım verdiğin OYUN dergisinin editörü sanıyorsun galiba. Canım kardeşim, seni o göreve ben getirdim ve yine ben aldım. Sen, ilk önce hiçbir yere yaslanmadan, özgür istencinle iş yapma aşamasına gel, ondan sonra belki bana talimatlar verme şansına sahip olabilirsin. Bir sosyalist, asla ve asla bir küçük burjuvadan buyruk almaz. Hele senin gibi bir çömezden kesinlikle!...

Akgül- Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısının “12 Eylül özel sayısı” olmasına birlikte karar verdik.

Bulunmaz – Birlikte karar verdik ve ben hemen “12 Eylül Faşizmi ve tiyatro” başlığıyla bir yazı yazıp size teslim ettim; siz de hemen hemen tüm yazılarıma yaptığınız gibi, bu yazıma da ambargo koydunuz. Benim yazımın dışında, hiçbir yazının başlığında, hattâ ciddi anlamda içeriğinde “12 Eylül Faşizmi”ne değinilmemesine ve kapağında da “12 Eylül Özel Sayısı” yazmamasına karşın, nasıl oluyor da tek ayak üzerinde yalan söyleyip, ısrarla ve inatla “12 Eylül özel sayısı” sayıklamasında bulunabiliyorsunuz? Utanmıyor musunuz? Utanma eşiğini aştınız mı? Yoksa sizin de kılavuzunun Mustafa Şükrü Demirkanlı mı?

Akgül - Hattâ kapaktaki gergedan fikrini Toprak Karaoğlu önerdi ve bu konuda mutabık kaldık.

Bulunmaz – Gergedan fikrinde mutabık kalmak, bu derginin o sayısının “12 Eylül özel sayısı” olduğunu anlamına gelmez. Bizim kuyumculukla ilgili şirketimizin amblemi de “kılıç diş”, yani kedigillerin atası. Bunun ne önemi var? O zaman gergedandan çok daha vahşi ve acımasız olan “kılıç diş” hayvanını amblem olarak kullandığımıza göre, demek ki “Bulunmaz Kuyumculuk” da “12 Eylül Özel Sayısı” gibi algılanabilir. Ozancığım, senin işin bayağı zor. Hem İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü”nde okuyup, hem de insan zekâsına kuşkuyla bakmamıza neden olan göstergeler ve metin-altı çabanla, insanları kendine güldürüyorsun. Lütfen sakin ol ve ondan sonra yazı yazmaya başla.

Akgül - Şimdi de bu derginin neresinde “özel sayı” yazıyor diye sözüm ona “dalga” geçiyorsunuz.

Bulunmaz – Ben dalga geçmiyorum. Dalga geçen biri yada birileri varsa, o da sensin yada “cesaret ve cehalet sahibi ikili” olarak; Toprak Karaoğlu ve sensin!!!

Akgül – Gerçekten gülünç duruma düşüyorsunuz…

Bulunmaz – Evet, senin gibi bir kursiyeri editör yapmakla, gerçekten bayağı gülünç duruma düştüm. Daha fazla gülünç duruma düşmek istemiyorum.

Akgül - Şekilci olduğunuzu bu kadar açık etmeyin.

Bulunmaz – Ne kadar açık edeyim? Kaç metre? Kaç kilo? Kaç litre?

Akgül - İçerik ve kapağın 12 Eylül Faşizmini anlattığını iyi biliyorsunuz…

Bulunmaz – Hayır, asla bilmiyorum! Çünkü böyle bir durum yok! Eylül 2009 tarihli 9. sayının kapak konusunun “12 Eylül Özel Sayısı” olduğunu belirten hiçbir gösterge yok. Tamamıyla ve açıkça yalan söylüyorsun.

Akgül - Sadece kelime oyunlarınla “size ait” olan blog sayfanızda olayı geçiştirip başka yönlere çekmek istiyorsunuz…

Bulunmaz – Beni, okurları, tiyatro kamuoyunu, sosyalistleri enayi yerine koymaya çalışıyorsun. Ben, okurlarım, tiyatro kamuoyu, sosyalistler benim yalan söylemeyeceğimi bilirler. En azından derginin kapağına bakarak, bu derginin kapağında “12 Eylül Özel Sayısı” ibaresi olmadığını gördüklerinde, senin yalancı olduğunu tescil etmiş olurlar. Yazık, daha çok gençsin. Yeni girdiğin üniversitedeki bölüm başkanın Yard. Doç.(Doç) Dr. Kerem Karaboğa bile üzülecek senin bu yalancılık durumuna. İstersen okulu bitirine kadar sabret, ondan sonra yalan söylemeye başlarsın. Türkiye tiyatrosunda yalan, yalancı, yalancılık o denli geçer akçe ki, lütfen, piyasaya düştükten sonra yalan söylemeye başla. Henüz çok erken. Yazık!!!

Akgül - Yapın, site sizin, para sizin, dergi sizin, Lenin sizin…

Bulunmaz – Tam olarak sana yalancılık hastalığı teşhisi koymuşken, pat diye bir doğru söyleyip yine beni şaşırtın. Doğru; site benim, para benim, dergi benim, Lenin benim! Koca bir yazıda nasıl oldu da doğru bir şey söyleyebildin? Beni şaşırttın Ozan!!!

Akgül - Dilediğinizce yapın…

Bulunmaz – Senin söylemene gerek yok. Ben, her şeyi dilediğimce yaparım. Yapacağım hiçbir şeyi kapitalistlere danışmam. İçimdeki sosyalist dinamo beni her zaman için doğru yola sevk ediyor.

Akgül - Ama unutmayın, bu dergide bizim dönemimizde hiçbir zaman emek sizin olmadı…

Bulunmaz – Tüm yazılarımı sansürlediğiniz için, emeklerimin hemen hemen hiçbiri okurları aydınlatabilme şansı bulamadı. Senin kıt beynini algılayabileceğine hiç olanak tanımıyorum; ama okurlarıma duyduğum saygı nedeniyle bir açıklamada bulunayım. Para, ölü emektir. Bir de örnek vererek durumu aydınlatalım: Bir fabrikadaki işçiler, canlı emektir. O fabrikaya giren iplik ölü emektir. İpliğin kumaşa dönüşmesi için canlı emeğe gereksinim vardır. Ölü emek (iplik) ile canlı emek (işçi) birleşince, bir başka ölü emek (kumaş) oluşur. Senin ve Toprak Karaoğlu’un, benim yazılarımı hunharca sansürleyen paşa gönlünüzü tatmin eden para, uzaydan bir yerden gelmiyor yada bir kalpazan tarafından basılmıyor. Yanında çalışan insanların alın teri var o paraların üzerinde. Oğlum Cemal’in neredeyse tüm yaşamını yurtdışında, evinden uzakta çalışmasının alın teri var, benim yaklaşık olarak elli yıllık birikimim var, sosyalist emeğim var. Daha burada saymakla bitiremeyeceğim denli yoğun bir “ölü emek” var sizin kendinizi yazar sanan düşler gören davranışlarınızda.

Akgül - Truva Atı sendromu!

Bulunmaz – Evet?!Akgül - Bizi karşı tarafın ajanı olarak suçluyorsunuz.

Bulunmaz – Yine yalan söylüyorsun! Sizi karşı tarafın ajanı olarak, hem de “ajan” sözcüğünü kullanarak suçladığım bir yazı gösterin, ne istersen yapmaya razıyım. Ancak sen, benim sizin hakkınızda herhangi bir yerde “ajan” sözcüğünü kullandığımı kanıtlayamazsan, artık senin ne olduğuna kendin karar ver.

Akgül - Hilmi Bulunmaz sormak isterim size: belgeniz var mı?

Bulunmaz - Var!

Akgül - Somut bir kanıt gösterebilir misiniz?

Bulunmaz - Tabii! Toprak Karaoğlu'na sordum:

(kimdenTiyatro Oyun <tiyatroyun@gmail.com>kimetoprak karaoglu <toprakkrgl@hotmail.com>
tarih28 Ağustos 2009 20:51konuDemirkanlı'nın aşağıya aktardığım iki sözcük için ne düşünüyorsun?gönderengmail.com
ayrıntıları gizle 28 Ağu
"geçiştirircesine yayımlamış" )

Yanıt: Tam 20 gündür; "Tıııs!"

Akgül - Anımsarım ki benzer söylemlerle suçlandığınızda benim burada kelimelere dökemeyeceğim küfür ve hakaretlerle insanlar veryansın ediyordunuz…

Bulunmaz - Ben, senin yaptığın gibi hiçbir zaman desteksiz yalanlarla tiyatral ve/ya siyasal savaşım vermedim.

Akgül - Bakın, TDK çatısı altına da sığınmıyorum.

Bulunmaz - TDK çatısı altına sığınmayıp yalan çatısı altına sığınıyorsun.

Akgül - Sadece soruyorum: Bu imanızın –ima diyorum çünkü açık olarak bile yazmamışsınız– belgesi var mı?

Bulunmaz - Evet, yukarıda belirttiğim gibi var!

Akgül - Siz ki belgesiz konuşmayı sevmeyen birisiniz(!) nasıl olur da böyle bir imada bulunursunuz?

Bulunmaz - Belgesiz ve yalan konuşmayı asla sevmem.

Akgül - Bu suçlamanız çok ciddidir…

Bulunmaz - Sizin yaptıklarınız çok ciddi suçlar olduğu için, ben de çok ciddi suçlamalarda bulunuyorum.

Akgül - Bunun açıklamasını en kısa sürede yapmalısınız, eğer kanıtlamıyorsanız özür dilemelisiniz…

Bulunmaz - Ben senin gibi gerçekleri gizleyen biri değilim. Yanlış yaptığımda özür dileyebilecek denli alçakgönüllüyüm. Ancak, burada özür dilememe gerektiren herhangi bir durum söz konusu değil. Sizin gibi düpedüz yalan söyleyen insanları ikna etmek gibi bir aptallığım sahip olduğum için değil, okurlarıma olan saygım nedeniyle sizin gibi dangalaklara yanıt yazıyorum. Derginin "12 Eylül Özel Sayısı"ndan bahsediyorsunuz; böyle bir sayı yok. Yani yalan söylüyorsunuz. Dergide "12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren" yazısını olduğunu iddia ediyorsunuz; böyle bir yazı yok. Yalancılığı tescil edilmiş birinin, tutup hesap sorması çok komik oluyor. Hattâ çok trajikomik oluyor. Umarım, yeni başladığın İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Başkanı Yardımcı Doçent Kerem Karaboğa kardeşimiz, senin bu ahlaksızlığının metin-altını çözümlemeyi becerebilir.

Akgül - Tiyatro Oyun derginin son dört sayısını elinize alıp bakmanızı öneririm.

Bulunmaz - Sürekli olarak bakmaya başladım.

Akgül - Bu sayılarda siz var mısınız?

Bulunmaz - Yokum. Çünkü yazılarımı sansürleyip beni yasakladınız.

Akgül - Yanlış anlamayın, varsınız, ön iç kapak blogspot tanıtımında.

Bulunmaz - Eee!

Akgül - Bunu söylüyorum ki “şekilci” olarak bakarsanız dediğimi anlayamazsınız.

Bulunmaz - Anlat anlat heyecanlı olsun!

Akgül - Kendinizi göremediğiniz değil mi son dört sayıda? (Hakaret içeren yazılarınızdan bahsediyorum!)

Bulunmaz - Bir Truva Atı gibi davranan insanların, benim gibi bir sosyalist sanatçıyı engellemek için bayağı ter döktüklerini ölünceye dek unutmayacağım.

Akgül - Neden mi?

Bulunmaz - Neden?

Akgül - Biz devrim yaptık (silahsız, acısız, parasız) siz ise silahınızla (paranızla) darbe yaptınız.

Bulunmaz - Sevsinler seni!

Akgül - Kim devrimci, kim darbeci??

Bulunmaz - Ben devrimciyim, siz darbecisiniz!

Akgül - Son dört sayıya sahip olanlar Hilmi Bulunmaz’ın sesinin (hakaret ve küfür) dergi içinde bulunmadığını göreceklerdir.

Bulunmaz - Sizin gibi karşı devrimcilere dergi teslim etmenin kediye ciğer teslim etmek olduğunu kavrayamadığım için okurlarımdan özür dilerim.

Akgül - Sansürcüyüz o zaman??

Bulunmaz - Hah şunu bileydin!

Akgül - Hayır sansürcü de değiliz.

Bulunmaz - Ne olduğunuza artık karar verin kardeşim. Kararsızlık adamı rezil eder.

Akgül - Çünkü tüm yetkiyi Toprak Karaoğlu’na verdiğinizi deklere ettiniz.

Bulunmaz - Lenin'i sansür etme yetkisini asla vermedim. Çingenelerden özür dileyerek belirtiyorum; "Çingenye beylik vermişler, önce babasını astırmış!" Benim için, Lenin, dünyadaki birçok insandan çok daha önemli; benim için sosyalizm, dünyadaki tüm ideolojilerden çok daha önemli. Benim için bu denli önemli olan bir insan ve bir ideolojiyi sansürleyen adamları, hemen kapının önüne koyarım. Size de öyle yaptım. Çok mu incindiniz küçük burjuva ruhlu yazar adayları. Bana ve benim savunduğum toplumsal değerlere saldırarak, belki Kerem Karaoğlu'na şirin görünebilirsin, ancak halka hiçbir zaman şirin görünemezsin. Halkın yüreğindeki devrimci mahkeme, sizin gibileri, her zaman için düzeysizliğe ve kalleşliğe mahkum etmesini bilmiştir.

Akgül - Hattâ blog sitenizde yayınladığınız düzeydeki yazıların Toprak’ın yayınlanmayacağını bile bile kabul ettiniz.

Bulunmaz - Binmişsin bir alamete, gidiyorsun kıyamete. Kısır döngüsel bir söylemin ötesine geçebileceğini ne zaman görebileceğim? Çok merak ediyorum!

Akgül - Şimdi soruyorum: Sansürcü kim?

Bulunmaz - Şimdi yanıtlıyorum: Sansürcü sizsiniz" Yani "cesaret ve cehalet sahibi ikili".

Akgül - Darbeci kim?

Bulunmaz - Sizsiniz! Yani "cesaret ve cehalet sahibi ikili".

Akgül - Sayın Bulunmaz, sizle uzun süre söyleştik, sanat üzerine konuştuk…

Bulunmaz - Uzun süre söyleşmemize, sanat üzerine konuşmamıza karşın, size, insanlık namına hiçbir şey öğretemediğim için ne denli üzüldüğümü bilemezsiniz! Dangalaklara hiçbir şey öğretemediğimi görünce, kendimin de ne denli dangalak biri olduğumu öğrenmek beni müthiş rahatsız ediyor.

Akgül - Ama dergi çıkarttığımız günden bu yana sizi daha iyi tanımaya başladım.

Bulunmaz - Ben de!...

Akgül - Emeği önemsediğinizi sanırken, aslında umursamadığınızı, hattâ umursamamakla kalmayıp emek veren kişileri görmezden geldiğinizi gördüm.

Bulunmaz - Ben de sizin gibi genç ve dinamik yazar adaylarının yazar olabileceğini sanıp, yazar sıfatıyla onurlandırıp hem kitabını bastırdım ve hem de dergide sorumluluk verdim. Ancak birlikte "yolculuk" yapmaya başladığımızda, ne denli yazarlık ahlakından uzak olduğunuzu ve ne denli yalancı olduğunuzu kavradım.

Akgül - İnanınki sosyalist olmadığını söyleyen bir kişiye bunları söylemezdim. Ama siz bence kendi “sosyalizminizi” yaratmışsınız. Benimleysen dostumsun, benle değilsen düşmanımsın. Ben hiçbir zaman bir taraf olmadım. Taraflaşmayı marjinalleşmek uğruna giyilen bir kıyafet olarak görüyorum. Marjinalleşme, toplum içinde tanınma istediğidir. Bunu yapanlar insanları kullanıp, emeği çöpe atanlardır.08.09.09 günü Tiyatro Oyun dergisine el koydunuz. Devrim, size ağır geldi ve sermaye silahınızı kullanarak darbe yaptınız.Umarım bu “polemiğin” son yazısı olur. Yaptığınız suçlamanın en kısa zamanda açıklamasını yapmanızı ve herkesle paylaşmanızı umuyorum. Lütfen yazmış olduğum metinden cımbızla cümleler seçmeyiniz. Bütününü dikkate alınız.

Bulunmaz - Anlat anlat heyecanlı olsun!

Akgül - Not: Lütfen yazının bütününü dikkate alınız!!

Bulunmaz - Sen nasıl istersen öyle yaparım. Yeter ki sen iste! Sana jelibon da alayım mı?

Akgül - Bir konu hakkında suçlama yapacaksanız lütfen kelime oyunları kullanmayınız.

Bulunmaz - Bir de nasıl soluk alacağımın talimatını da verirsen sevinirim yazar müsvettesi.

Akgül - Açıkça yazınız…

Bulunmaz - Her zaman için açıkça yazdığım gibi, sizin yalancı olduğunuzu da açıkça yazmayı yeğledim.

Akgül - Eğer size yazılmış bu mektuba cevap vermeyecekseniz de gerekçesini kamuoyuyla paylaşınız.

Bulunmaz - Emredersin komutanım!

Akgül - Saygılarımla
Ozan Akgül

Bulunmaz - Kibarlığını sevsinler!

Önemli not: Bu yazı, henüz bitmedi. Taslak halindedir. Mısır gezimden sonra, bu taslağı taslak olmaktan çıkarıp, okunabilir bir yazı haline getireceğim. (HB)

***

Ayrıca bakınız: Sosyalist OYUN dergisini, LENİN’in sözlerinden arındırma faaliyetleri yürütmüş Ozan Akgül/Toprak Karaoğlu ikilisinin çuvala sığmayan yalan mızrakları!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder