13 Aralık 2009 Pazar

Honduras’tan El Salvador’a


Çeviren: Canan Ateş
13 Aralık 2009


(Venezüella’da yayınlanan Ultimas Noticias adlı günlük gazetenin yayın yönetmeni Eleazar Díaz Rangel tarafından 13/12/2009 tarihinde yazılmıştır.)

El Salvador devlet başkanı Mauricio Funes’in sağcılaşması; kendisini iktidara taşıyan FMLN ile mesafeyi açması, ABD’ye yakınlaşma ve ALBA hükümetlerinden uzaklaşma çizgisi, Mercosur üyesi ülkelerin deklarasyonlarında yer alan büyük oranda çekimser tavırlarla karşılanan seçimler aracılığıyla ‘yasallaşan’ Honduras darbesinin bölgedeki ilk sonucudur.

Estoril’de yapılan son Iberoamericana zirvesinde Honduras meselesinde ABD ve Kanada korosuna Meksika, Kosta Rika, Panama, Kolombiya, Peru ve en son olarak El Salvador’un nasıl açık bir şekilde katıldığını görmüşsünüzdür.

Funes ile başkan yardımcısı Salvador Sanchez Ceren ve FMLN genel koordinatörü Medardo Gonzalez arasındaki, Honduras, ALBA, Washington, Venezüella ve eğitim politikası ile ilgili anlaşmazlıklar kamuoyuna yansımıştı. Başkan yardımcısı Sanchez Kolombiya’daki üsleri kınadığı sırada da olmak üzere iki kez yalanlandı. Bir radyonun yorumu bu durumu şöyle özetliyordu: ‘güçlü sol devrimci politik bir partiye dönüşen eski gerillaların saflarında hükümetin başındakileri suçlayan sesler her defasında daha gür çıkar’.

Buna rağmen FMLN’nin yönetimi son derece ölçülüler ve şimdilik sadece uluslararası politikada anlaşmazlık olduğunu ifade ediyorlar ve ‘dostça ilişkilerinin’ varlığına güveniyorlar. İyimser görünüyorlar.

Funes partinin bir militanı değildi, yönetici sorumlulukları deneyimine sahip olmayan bir üyeydi ve her geçen gün farklılıkları keskinleşiyor. La Prensa Grafica’ya Ekim ayında verdiği demeçte ‘FMLN’den ayrılıyorum, ideolojik olarak uzaklaştığım için değil, farklı rolleri üstlendiğimiz için. Parti çıkarlarını savunmam gerekmiyor.’ diyor ve kendi yetkililerinden ‘particil politikadan vazgeçmelerini’ bekliyordu.

Honduras krizinin ‘çözülmesini’, komşu ülkede bu yaşananları ifade etmeden değerlendiremeyiz. Geçtiğimiz 28 Haziran’da, tipik bir askeri darbe şiddet ve gayrımeşruluk özelliklerini taşıyan Honduras devlet başkanı Manuel Zelaya’nın devrilmesi, kaçırılması ve yurtdışı edilmesi, ordu ve ABD üslerinin yardımıyla Kongre ve Yüksek Mahkeme tarafından ardarda savunuldu. BM, OAS, AB, ALBA, Unasur, Mercosur, Caricom gibi kurumlar ve halk direnişi tarafından kabul edilmemiş olmasına rağmen, darbeciler kendilerini sağlamlaştırdılar ve 29 Kasım’da hile dolu bir seçimi gerçekleştirdiler ve Ocak’ta da iktidarı seçilen başkana devredecekler.

28 Haziran’dan beri ‘diğer sol’, sağcı ve Pentagon medya kuruluşları, kısa süre önceki bir Mercosur toplantısında Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez’in darbeyi ‘medyatik-sivil bir darbe’ olarak nitelendirmesini ve ‘buna alışmamız lazım’ sözlerini desteklemişlerdi. Öncelikle darbenin niteliği ile ilgili bu yaklaşımla uyuşmamamız gerekiyor.

Medya tarafından desteklendiği kesin ve o yüzden evet medyatiktir, siviller tarafından hükümet kurulduğuna göre sivildir de, ancak askeri yanı tartışılmayacak kadar açıktır. En kaygı verici olan ise buna alışmalıyız söylemidir, bu kabul etmek ve boyun eğmektir…Her ne kadar yeni tip bir darbe olduğu kastedilmeye çalışılsa da, başarı kazandığı için ABD bunu önemli bir sıklıkta uygulamaya çalışacaktır.

Bir kez bunu başarıyla gerçekleştirdiklerine göre; Washington ve diğer bir ülkenin sağcıları bu modeli kendi ülkeleri için uygun ve mümkün görürlerse yeniden denemeyecekler mi? Tabii ki evet. Büyük bir ihtimalle bu perspektifler bugünlerde Havana’da yapılan ALBA’nın politik komite toplantısında değerlendirilecektir. Bunu yapmamak, askeri üsler ve IV. Filo politikasında ifadesini bulan tehlikeliği gerçekliğe destek sunmak olur…
Kolombiya’da 2 bin kişinin gömülü olduğu tahmin edilen yeni bir toplu mezar bulundu.


Canan Ateş
13 Aralık 2009


İnsan Hakları Komitesi tarafından dün yapılan bir açıklamaya göre, Kolombiya’nın çatışmalardan en çok etkilenen bölgelerinden Meta eyaletine bağlı La Macarena (Bogota’nın 200 km güneyinde) kasabasındaki halk mezarlığının arkasında toplu bir mezar bulundu. Komite yöneticisi Jairo Ramirez ‘İngiltere’den politikacı, sendikacı ve gazetecilerden oluşan bir delegasyonla birlikte Aralık ayının başından itibaren bölgede incelemelerde bulunuyoruz. Burada toplu bir mezar olduğunu biliyorduk ancak bu boyutta olduğunu tahmin etmiyorduk, çevre halkından da aldığımız bilgiler doğrultusunda gömülü ceset sayısının ikibin civarında olduğunu düşünüyoruz. Tahminimize göre de bu cesetler FARC’a karşı savaşmak için parayla ülkenin diğer bölgelerinden getirilen (FUDRA: Hareketli Güçler) ve çatışmada ölen gruplara ait’ dedi ve önümüzdeki günlerde daha kesin sonuçlara ulaşacaklarını belirtti.

28 Kasım 2009 Cumartesi

27 Kasım 2009 Cuma

Ozan Akgül ile Toprak Karaoğlu'nun Hilmi Bulunmaz'ı karalama girişimine karşı, H. Bulunmaz'ın yazdığı ve aşağıda linki bulunan yazıyı Büktel de gördü!

“Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısına DARBE!” yaptığı iddialarına karşı Hilmi Bulunmaz'ın yanıtı:

DESTEKSİZ YALANLARA KANITLI YANITLAR

Hilmi Bulunmaz
18 Eylül 2009

Lütfen ...
TIKLAYINIZ!

(Kaynak: www.coskunbuktel.com)

"Özdemir Nutku skandalı", "Talât Halman skandalı" tartışmalarının üstünü küllemek için laboratuar ortamında imal edilen TİYAB, linç kültürünü besliyor

"YAVUZ HIRSIZ EV SAHİBİNİ BASTIRIR: Pişkin, laf cambazı, arsız, utanmasız insanların hiçbir şeyden sorumluluk hissetmeyebilecekleri müdavilinde, suçsuz insanı bile suçlu yapabileceklerinin paralel anlamlarına vesile olabilebien sözegelim." (Kaynak: Ekşi Sözlük)


Türkiye tiyatrosunun çürümüşlüğüne bir son vermek için mücadele eden Theope yazarı Coşkun Büktel ile sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek için, "yalan makinesi", "küfürbaz" Mustafa Şükrü Demirkanlı tarafından başlatılan LİNÇ KAMPANYASI sonucu birçok yalan söylenip, iftira atılarak, pislik yuvası inşa edildi. Bu yalan, iftira ve pislik yuvalarından biri de, kendilerinin bir türlü inandırıcı olamayan ifadeleriyle "Tiyatro Yayıncıları Birliği" (TİYAB), Feridun Çetinkaya'nın müthiş zekâsıyla kondurduğu ve hemen inandırıcılık kazanan adıyla "Tiyatro Yalancıları Birliği" (TİYAB).

"Tiyatro Yalancıları Birliği"nin (TİYAB) kuruluşunda bulunmasına karşın, bu yuvanın içerdiği yalan, iftira, pislik ögelerine karşı duyarlı davranıp, ayrıldığını sandığımız Ahmet Ertuğrul Timur, "Tiyatro Yalancıları Birliği" tarafından örselenmek isteniyor. Bu örseleme isteği karşısında Timur nasıl bir tavır geliştirir tahmin etmek olanaksız. Çünkü hiçbir somut ilkeye sahip olmadığını gözlemlediğimiz Timur'un, bugün söylediğini ertesi gün yadsıma alışkanlığını saptamış bulunuyoruz. Ancak biz, bu yalancılar karşısında net bir tavır sergileyip, Timur'u bile savunuyoruz. Hem de Büktel ile Bulunmaz'ı sessizleştirmek isteyen LİNÇ KAMPANYASI için Timur'un verdiği imza olduğu yerde, bir at nalı gibi, bir maşallah gibi durmasına karşın!

Evet, Büktel ile Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek isteyen bu güruhun içerisinde, "bizce değerli" imzasını kirletmeyi sürdürmesine karşın, Timur'u neden savunuyoruz?

Çünkü, her şeyden önce Timur, hem Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a "Emek Ödülü" vermesine karşı çıktı ve hem de yalan, iftira odağı "Tiyatro Yalancıları Birliği"nden ayrılabilme cesaretini gösterdi. Bu davranışlara sahip olması bile, Timur'un anti-faşist nöronlar taşıdığının somut birer kanıtıdır!

Tiyatral faşizmi oluşturmak için çaba harcayan "Tiyatro Yalancıları Birliği"nin, Timur'u âdeta sorguya çekme dangalaklığı gösterdiği aşağıdaki yazıyı okuduğunuzda, siz de "pes artık" diyeceksiniz. (HB)


***


Tiyatro Kamuoyuna


TİYAB’ın 17 Kasım 2009’da yaptığı toplantıda gündem maddelerinden birisi de TİYAB üyesi TİYATROM'un sahibi ve editörü Ertuğrul Timur'un TİYAB'dan ayrıldığını bildiren ve toplantıya katılmayacağını belirten mesajı oldu. Aynı zamanda bu bildirimin TİYATROM ve Facebook üzerinden kamuoyuna duyurulduğu da görüldü. Bütün bunlar ayrılmanın bir adabı, hukuku olmalıdır uyarılarına rağmen yaşandı.

Bu noktaya nasıl gelindiği ele alındığında, 17 Kasım 2009 tarihli TİYAB toplantısında tartışılan konular ve ulaşılan sonuçlar özetle şunlardır:

1) Ertuğrul Timur'un 14. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali ile ilgili haber hazırlarken, daha önce TEMİZ TİYATRO kampanyası ile protesto edilen ve hakarete dayalı yayıncılık yaptığı tespit edilen Hilmi Bulunmaz'dan yardım istemesinin ilkesel olarak yanlış olup olmadığı tartışıldı. TİYAB'ın ulaştığı sonuç, Hilmi Bulunmaz'ın hakarete dayalı yayıncılık çizgisini halihazırda terk etmediği, kişisel de olsa bu türden bir yayıncılık çizgisini koruyan birisinden haber yapmak üzere yardım istenmesinin ilkesel olarak yanlış olduğudur.

2) TİYATROM'un mahremiyeti içinde ele alınması gereken sorunların doğrudan TİYAB'ın iç yazışma ortamına taşınması konusu tartışıldı. TİYAB'ın ulaştığı sonuç, Ertuğrul Timur'un üslup sorunlarını da içerecek şekilde TİYATROM'daki anlaşmazlıkları doğrudan TİYAB'a mal etmesinin kurumsal ayrım çizgilerinin gözetemediğini gösterdiği ve ilkesel olarak yanlış olduğudur.

3) TİYATROM adına TİYAB'ın kuruluşuna katılan, fakat sonrasında hukuksuz bir şekilde TİYAB'ı terk eden Ertuğrul Timur'un, örgütlü bir tiyatro ortamını hedefleyen Türkiye Tiyatro Kurultayı Koordinasyon Komitesi'nde yayıncılık alanını temsil etmesinin doğru olmadığına karar verildi.

Bütün bu gelişmelerin ışığında ve aldığımız kararlar gereği, Tiyatrom’un sahibi ve editörü Ertuğrul Timur’un TİYAB’dan özür dilemesini bekliyoruz.

TİYATRO YAYINCILARI BİRLİĞİ

(Kaynak: iatp-g)


***


Ayrıca bakınız:

TAKSAV'ın, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Halman'a "Emek Ödülü" vermesine karşı çıktığımızda bize teşekkür etme inceliğini gösteren E. Timur'un haberi!

"Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' haber linkleri"

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi

23 Kasım 2009 Pazartesi

Chavez’den ´5. Sosyalist Enternasyonal` Kurma Önerisi


Dünyanın çeşitli ülkelerinden 55 solcu parti ve örgütten delegelerin katılımıyla Caracas’ta 3 gün süren ve ‘Caracas Sözleşmesi’ adı altında ortaya çıkan sonuç bildirgesinde Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’in yaptığı ‘V. Sosyalist Enternasyonal’i Kurma’ önerisi de yer aldı. Bununla birlikte dünyadaki tüm sosyalist parti, akım ve sosyal hareketlere emperyalizme karşı mücadelede, kapitalizmin sosyalizm tarafından aşılması ve ekonomik dayanışmanın yaratılması noktasında ortak bir strateji etrafında toplanma çağrısı yapıldı. Kısa süre içinde bir çalışma grubunun kurulması ve V. Sosyalist Enternasyonal’in dünya sosyalist hareketinin en üst otoritesi olarak örgütlenmesi, hedeflerin ve mekanizmaların tanımlanmasına öncelik verilmesi kararlaştırıldı.

Konuşması sırasında Chavez V. Sosyalist Enternasyonal’i kurma çağrısının komunist Karl Marks, Fredrich Engels ve Lenin’inkileriyle, Latin Amerikalı anti-emperyalistler Simon Bolivar, Francisco Morazán ve César Augusto Sandino’nunkilerin ortak düşünce ve ruhunu taşıması gerektiğini söyledi. Bu zamana kadarki enternasyonallerin her birinin kendi konjüktürü olduğunu ve dördünün de büyük kitle ve işçi mücadelelerinin ve aynı zamanda büyük burjuva egemenliğinin olduğu Avrupa’dan doğduğunu, şimdi ise dünyanın birçok kıtasında ve ülkesinde ‘farklı ve dayanışma içinde bir toplum’ için sosyalistlerin umut bayrağını yukarı kaldırdığını vurguladı.

Toplantı sonuç bildirgesindeki ortak hareket noktaları şu şekilde maddeleştirildi:

1. Kolombiya’daki ABD askeri üslerine karşı dünya çapında eylemler düzenlenmesi.
2. Sosyalist parti ve hareketler arasındaki ilişkiyi istikrarlı hale getirme ve ortak eylem hattını harekete geçirme.
3. Dünya çapında barış hareketini yaratacak militan bir örgüt kurma.
4. ‘Devrimci Bilinç’ yaratma amaçlı uluslararası iletişim birlikleri kurma.
5. Bütün halk hareketlerini Honduras halkını desteklemeleri ve anayasal başkan Manuel Zelaya’nın tekrar görevine dönmesini sağlamak için harekete geçirme.
6. Özgürlükleri için mücadele eden dünya halklarıyla sıkı bir dayanışma içinde olma.

Haber: Canan Ateş, Caracas 22/11/2009

20 Kasım 2009 Cuma

Peru ve Şili Arasındaki Casusluk Krizi Devam Ediyor.


Peru devlet başkanı Alan Garcia, Çarşamba günü yaptığı açıklamada Şili ile diplomatik bir gerginliğe neden olan casusluk iddiaları ile ilgili olarak Perulular’a ulusal birlik çağrısında bulundu. Perulu sağcı devlet başkanı Garcia, muhalefet liderleri ile Şili ile yaşanan sorunu görüşmek üzere biraraya geldikten sonra yaptığı açıklamada ‘bütün Perulular olarak ulusal biriliği sağlamalıyız. Bölünürsek topraklarımızı işgal ederler. Bizi hiçbir zaman bölünmüş olarak görmelerine müsaade etmemeliyiz’ sözlerine yer verdi.

Şili’ye karşı oybirliği ile alınan kınama tavrına rağmen polis güçleri ile emekli askerlerin Garcia’ya yönelik yaptığı ve komşu ülke Şili’ye karşı takındığı ‘zayıf’ duruşu hedef alan eleştiriler ön plana çıkıyor.

Peru Savunma Bakanı Rafael Rey ise, Lima’da bulunan Şili Büyükelçiliği’ne söz konusu casusluk olay ile ilgili ayrıntılı olarak yürüttükleri soruşturmanın dosyasını en kısa zamanda ulaştıracaklarını ifade etti.

Soruşturmaya göre, yakalanan Perulu astsubayın Montevideo, Arica ve Lima’da bulunan Şili istihbaratından görevlilerle yedi yıl boyunca sürekli irtibat halinda bulunduğu ve Peru’nun 2021 yılına kadarki Hava Kuvetleri Stratejik Planı’na dair bilgileri sızdırdığı belirtiliyor.

Öte yandan Şili Milletvekilleri Kamarası ise önceki gün oy birliği ile Peru’nun Şili’ye yönelttiği bu suçlamaları kınama kararı aldı. Üç maddelik kınama notasında, Peru devlet başkanı Alan Garcia dahil olmak üzere Peru makamlarının Şili’ye yaptığı suçlama ve hakaretlerin kabul edilemez olduğu vurgulandı. Şili’deki başkan seçimi adaylarından Eduardo Frei de, Şili devlet başkanı Michelle Bachelet’in ‘söz konusu gelişmeler Peru’nun sürekli bir düşmanlık politikası izlediği anlamına geliyor’ şeklindeki değerlendirmesine katıldığını belirtti.

Haber: CANAN ATEŞ
20.11.2009
Venezüella Ekonomisi Düşüşte: Son üç aydaki düşüş oranı % 4,5


Venezüella Merkez Bankası (BCV) tarafından yapılan açıklamada, Venezüella ekonomisindeki düşüşün son üç ay değerledirildiğinde toplam iç üretim kapasitesi bakımından %4,5’luk bir seviyeye çıktığı ifade edildi. İlk üç ayda %1’lik düşüşün de gözönüne alınması durumunda Ocak-Eylül ayları arasını kapsayan büyümenin –%2,2 olması BCV’nin verdiği diğer dikkat çekici bilgiyi oluşturuyor.

Yapılan uluslararası anlaşmalar gözönüne alındığında Venezüella ekonomisinde düşüş yaşandığı ve bunun oranının da sene başından beri süreklilik kazandığı, toplam iç üretimin ikinci üç aylık döneminde %2,4’luk bir azalma yaşandığı belirtildi.

Petrole dayalı üretimin son üç aylık dönemde %9,5’luk, Ocak-Eylül arası dönemde ise %6,1 oranında düşüş gösterdiğinin ifade edildiği raporda son üç aylık dönemde imalat sektörünün %9,2, ticari sektörün %11,5, madencilik sektörünün %18,3, ulaşımın %11,1, gayrımenkul hizmetlerinin %3,2 oranında bir düşüş yaşamasına karşın su ve elektrik alanında %4, inşaat sektöründe %4,3, iletişim alanında %11,4, merkezi hükümet tarafından sunulan hizmet alanında %2,3 (sağlık %1,9 ve eğitim %0,7) oranında artış olduğu BCV’nin ifade ettiği diğer rakamsal bilgileri oluşturuyor.

2009 yılına ait ithalat/ihracat rakamının 2008 rakamı olan 19 milyar 335 milyon dolardan 7 milyar 550 milyon dolara düşmesinin nedeni olarak ise toplam ihracattaki %48,7 ve ithalattaki %29’luk düşüş gösteriliyor.

Venezüella Ekonomi Bakanı Ali Rodriguez önceki gün yaptığı açıklamada, ekomomideki bu düşüşü durdurmak ve enflasyonu aşağı çekmek için gerekli önelemlerin alınacağını belirtti. Sıkı bir döviz kontrol politikası yürüten Venezüella hükümetinin özellikle gıda malzemelerin ve tıbbi ihtiyaçlarının satın alınması için piyasaya döviz aktaracağını belirten Rodriguez, ekonomideki düşüşün nedenlerinden biri olarak uluslarası vergilerden dolayı ülkedeki yapılan üretimin düşmesi ve üretim için gerekli yatırım malzemelerinin ithalattındaki sorunlar olduğunun altını çizdi. Önlem olarak alınacak tedbirlerden en önemlisi olarak özellikle petrol sektörü olmak üzere atıl haldeki üretim işletmelerinin canlandırılacak olmasını sözlerine ekledi.

Haber: CANAN ATEŞ
20 Kasım 2009

19 Kasım 2009 Perşembe

YURDUMUZ BÜTÜN AMERİKA’dır


Narko-paramiliter Alvaro Uribe öncülüğündeki Kolombiya oligarşisinin ülkeyi Kuzey Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri üssüne dönüştürme süreci, Kurtarıcımız Simon Bolivar’ın daha 5 Ağustos 1829 tarihinde yazdığı bir makaledeki şu sözleri doğrular niteliktedir: ‘Görünen o ki Birleşik Devletler Amerikamızı özgürlük adı altında sefalete sürükleyecek istila harekatına yönelmiş durumda’.

Kuzey’deki patron, halklarımıza ‘mümkün olan en yüksek mutluluğu’ sağlayacak ‘Latin Amerika’nın Bağımsızlığı ve Bütünleşmesi’ temelli bolivarcı projenin gerçekleşmesine doğru yolalan Venezüella’daki gibi sosyal süreçleri engellemek için, Kolombiya’yı stratejisinin mızrak ucu haline getirmeye çalışıyor.

Durum son derece ciddidir. Hedef, öncülüğün dirayetini kırmak ve Venezüella halkının öncellerimizin açtığı yolda ilerlemesini engellemektir. Oligarşiler kendi imtiyazlarını kaybetmekten ve bugün tüm Amerikamızda yaşandığı gibi bir örneğin tüme yayılmasından çok korkmaktadırlar. Bu yüzden iftiraya, kafa karışıklığı ve umutsuzluk yaratmak amaçlı paramiliter katliamlara, yüssüzce ajan çalışmalarına başvurmaktalar; sahte ulusalcılık ve kontrolden çıkmış bir şovenizm yayan medyatik kampanyalar aracılığı ile halkı kandırmaya çalışıyorlar.

Bütün bunlarla birlikte emperyalizm, ‘görevi’ Kolombiya yerine getirebilsin diye, imtiyazlarını korumak için kendisine hayran ve diz çökmüş yerli yönetici sınıfın desteğini de alarak, koşulları oluşturmaktadır. Bu yüzden yaşanacak çatışma Kolombiya ile Venezüella arasında değil, iktidarı elinde tutmak için imkansızı zorlayan oligarşiler ile net, kardeşçe ve sahte milliyetçilikten uzak gerçek enternasyonalist bir cevap vermeye zorunlu olan bizim Amerikamızın halkları arasında gerçekleşecektir.

Sınırın iki tarafında yaşayanları, emperyalist planların bozguna uğratıldığı ve halklarımız arasında kardeşçe ve bolivarcı bağların sıkılaştığı aşılması imkansız duvarlara dönüşecek anti-emperyalist komiteleri kurmaya çağırıyoruz.

Yurdumuza Saygı,
Yankee Kolombiya’dan Defol!
FARC-EP Merkaz Kurmay Heyeti Sekreteryası
Kolombiya Dağları, 13.11.2009

İspanyolcadan Türkçeye çeviren: Canan Ateş

26 Ekim 2009 Pazartesi

Venezüella, Kolombiya’ya Protesto Notası Verdi.


Venezüella başkan yardımcısı Ramon Carrizalez, Kolombiya savunma bakanı Gabriel Silva’nın geçen Perşembe günü yaptığı açıklamadaki ‘uyuşturucu kaçakçılığı için kullanılan uçakların büyük çoğunluğunun Venezüella’dan kalkarak Orta Amerika’ya geçtiği’ yönündeki ifadelerine cevap olarak Caracas’taki Kolombiya Büyükelçiliği’ne protesto notası gönderdi.

Carrizalez, Kolombiyalı bakan Gabriel Silva’nın iddialarını ‘saygısızlık ve terbiyesizlik’ olarak ifade ederken Kolombiya’nın Güney Amerika’daki en fazla uyuşturucu üreten ülke olduğunu hatırlattı.

‘Bakan utanmaz bir tavır ve sonsuz bir sinizm ile Venzüella’nın uyuşturucu geçişi için serbest bırakılmış bir alan olduğunu iddia ediyor. Eğer uyuşturucunun Venezüella’dan geçtiğini iddia ediyorsanız, bu uyuşturucunun da nereden geldiğini biliyorsunuz demektir. Bütün uyuşturucu sizin ülkeniz toraklarından geliyor.’ diyen başkan yardımcısı Venezüella’nın sınırlarında uyuşturucuya karşı başlattığı mücadeleye tüm dünyanın şahit olduğunu vurguladı.

Carrizalez, bu türdeki açıklamaların uydurma olduğunu ve bu sayede Venezüella’nın itibarının sarsılmasının hedeflendiğini açık bir dille ifade etti. Bu iddiaların kendi yetersizliklerinin ve Kolombiya’nın yaşadığı iç sorunların üzerini kapamak adına ortaya atıldığını belirten başkan yardımcısı, Venezüella’nın Kolombiya’da 50 yıldır süren iç savaşın, uyuşturucu üretiminin ve bu uyuşturucunun ABD tarafından tüketilmesinin bir kurbanı olduğunu vurguladı.

Carrizalez, aynı zamanda Kolombiya savunma bakanı Gabriel Silva’nın Venezüella’nın silah alımı konusundaki sözlerini de eleştirerek savunmaya yapılan yatırımın bir ülkenin hakkı olduğunu ifade etti. Venezüella ile Kolombiya’nın iyi ilişkiler içerisinde bulunmasının bir zorunluluk olduğunu belirten başkan yardımcısı, her iki ülkenin de komşu ülkeler olmak gibi bir özelliğe sahip olduklarının altını çizdi.

Carrizalez, Kolombiya devlet başkanı Alvaro Uribe’nin ise saldırgan bir güçle ilişki içerisinde olmak pahasına Güney Amerikalı ülkeler tarafından izole edildiğini ve keyfi davranışlar içerisinde bulunduğunu ifade etti.

Haber: CANAN ATEŞ
25.10.2009
Zelaya, Başkanlığı Kısa Sürede Devralacağını İfade Etti.


Honduras devlet başkanı Manuel Zelaya, Cumartesi günü yaptığı açıklamada 28 Haziran tarihinde yapılan askeri darbe ile zorla uzaklaştırıldığı devlet başkanlığı görevini kısa zaman içerisinde yeniden devralacağını ifade etti.

Zelaya, Radio Globo tarafından canlı yayınlanan ve Partido Liberal (Liberal Parti) üyesi yüzlerce darbe karşıtı yandaşına hitaben yaptığı konuşmada ‘Honduras halkı tarafından seçilmiş yasal devlet başkanının görevine döneceği günler yakındır. Kısa zamanda zafere ulaşacağız ve Honduras’a barış gelecek’ dedi. Manuel Zelaya sözlerine ‘darbeci hükümet devrilecek ve Honduras, 28 Haziran’da kaybettiği barış ortamına tekrar kavuşacaktır.’ şeklinde devam etti.

Darbeci hükümet ise, 29 Kasım tarıhinde yapılmasını planladığı başkanlık seçimlerinin hazırlıklarını hızlandırdı. Darbeci hükümet temsilcileri ile Manuel Zelaya’yı temsil edenler arasında yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmamış olması ise ülkedeki siyasi kriz ortamını daha da şiddetlendirdi.

Honduras Yüksek Seçim Kurulu (TSE) ise, 29 Kasım’da yapılması planlanan seçimlerin uluslarası kamuoyu nezdinde meşruluk kazanması için ABD’ye yönelik bir kınama kampanyası başlatarak 15 milyon adet oy pusulasının baskısının yapılması talimatını verdi.

The Carter Center yöneticisi Jennifer McCoy, Cumartesi günü yaptığı açıklamada Micheletti hükümeti ile darbe ile görevinden uzaklaştırılan devlet başkanı Manuel Zelaya’nın bir anlaşmaya varmaması nedeniyle ülkedeki siyasi kriz ortamı devam ettiği sürece kurumun 29 Kasım’daki seçimlere gözlemci olarak katılmayacağını ifade etti.

Haber: CANAN ATEŞ
25.10.2009
Uruguay’da Seçimlerde İkinci Tura Gidilecek.


Uruguay devlet başkanlığı adaylarından Frente Amplio (Geniş Cephe) adayı eski gerilla lideri Jose Mujica seçim sonuçlarının belli olmasından sonra başkan yardımcılığı için aday olan Danilo Astori ile birlikte yaptığı basın açıklamasında 29 Kasım tarihinde seçimlerin ikinci turunun yapılacağını açıkladı.

Jose Mujica, ilk turda adaylardan hiçbirinin %50’nin üzerinde oy alamaması nedeniyle ikinci tura gidilecek olmasını Uruguay halkının isteği olduğunu ifade etti.

Halen senatörlük görevini yürütmekte olan FA adayı Mujica, Uruguay halkının kendilerinden biraz daha daha çaba sarfetmelerini istediğini belirterek salt çoğunluğu elde etmelerine ramak kalmasına rağmen 29 Kasım tarihinde seçinlerin ikinci turuna gidileceğini açıkladı.

Seçim sonuçlarının ilk turda zafer kazanmalarına yetmediğini belirten Mujica, buna rağmen seçimlerde elde ettikleri %49 oranının memnun edici olduğunu ve partisinin ikinci tur için son derece iyimser olduğunu sözlerine ekledi.

Mujica ile birlikte seçim kampanyasını yürüten ve başkan yardımcılığı için aday olan Danilo Astori ise, Uruguay’daki geleneksel iki partinin bir hayli üzerine çıkan oranda oy almış olmalarının kendilerini son derece memnun ettiğini ifade etti.

Mujica’nın ardından en yüksek oy oranına sahip aday ise Ulusal Parti (PN) adayı Lacalle ise %31’de kaldı.

Haber: CANAN ATEŞ
25.10.2009
Uruguay Devlet Başkanı, Biri Gerilla Diğeri Neoliberal Olan İki Adaydan Biri Olacak.


Uruguay halkı, bu Pazar günü devlet başkanını ve milletvekillerini seçmek üzere seçim sandıklarına gidiyor. 2005 yılındaki seçimlerden merkez sağ parti Ulusal Parti karşısında başarıyla çıkan solcu Frente Amplio’nun (FA) bu süreci devam ettireceği öngörülürken FA başkan adayı Jose Mujica’nın da seçimleri kazanmasına yüksek bir ihtimal veriliyor.

Uruguay’daki seçimlerin birinci turunda adaylardan birinin oyların en az 50%’sini alamaması durumda 29 Kasım tarihinde ikinci tura gidilecek. Yeni devlet başkanı ise, devlet başkanlığı görevini 1 Mart 2010 tarihinde şu anki devlet başkanı Tabare Vazquez’den devralacak.

FA adayı ve eski gerilla 74 yaşındaki Jose Mujica’nın bu 50% barajını aşabilmesi önem taşıyor, çünkü 1990 ve 1995 yılları arasında da Uruguay devlet başkanlığı yapmış olan neoliberal aday Luis Alberto Lacalle, diğer partilerin de desteğini alarak ikinci turu kazanmaya yönelik bir seçim kampanyası yürüttü.

Yapılan kimi anketlerin sonuçları FA’nın seçimlerin ilk turunda devlet başkanlığını alamayacağını iddia etse de, FA’nın geçerli oyların 48,5% nin alınmasının yeterli olacağından milletvekili sayısında çoğunluğu elde edeceği de öngörülenler arasında dile getiriliyor.

Uruguay’da 100 yıldan bu yana iktidarda olan ve ’modern’ Uruguay’ın kurucusu olarak tanımlanan Partido Colorado (Colorado Partisi)’nin oy oranı ise %12’lerde kalmış durumda. 2004 yılındaki seçimlerden hezimetle çıkan Partido Colorado’nun başkan adayı ise eski diktatör Juan Maria Bordaberry’nin oğlu sağcı Pedro Bordaberry.

Devlet başkanlığı seçiminin diğer adayları ise, oyların yüzde bir ila üçünü alması beklenen merkez sol parti Partido Independiente (Bağımsız Parti) adayı Pablo Mieres ve Frente Amplio’dan ayrılanların kurduğu Asamblea Popular (Halk Meclisi)’nin oyların yüzde birini alması beklenen adayı Raul Rodriguez.

FA adayı Jose Mujica, çizdiği görüntü ve yönelim olarak şu anki devlet başkanı Tabare Vasquez’den oldukça farklı dursa da seçim kampanyasında şu anki hükümetin başarılarına yer verdi. Zaten ekonomi bakanı Danilo Astori, Mujica’nın seçim kampanyasının tamamı boyunca en fazla çalışanlardan biri. Mujica, Tupamaros Ulusal Özgürlük Hareketi’nin (MLN-T) eski gerilla liderlerinden ve 74 yaşında. Mujica’nın üzerindeki yıpranmış pantalonu çıkarıp daha ‚resmi’ bir kıyafet giymesi de seçim kampanyası danışmanlarının zoruyla olmuş.

Ulusal Parti (PN) adayı Lacalle ise 68 yaşında ve en radikal neoliberallerden biri olmakla ve solcularla girdiği çetin tartışmları ile gündeme geliyor. Bu seçim kampanyasında en fazla öne çıkardığı nokta ise iç güvenlik meselesinin çözülmesi. Lacalle, Washington Anlaşması’nın hayata geçirilip Latin Amerika’da uygulanmaya başlanıldığı yıl olan 1990 yılında ilk kez iktidara gelmişti.

2,6 milyon Uruguaylının seçim sandıklarına gittiği Uruguay’da seçim sonuçları henüz belli olmamasına rağmen bazı yerel televizyonların verdiği bilgiye göre Frente Amplio adayı Jose Mujica’nın oyların en az %50’sini aldığı ifade ediliyor.

Haber: CANAN ATEŞ
25.10.2009

25 Ekim 2009 Pazar

Melih Anık'ın "İBŞB Şehir Tiyatroları'nda Çıkmaz Sokak - Tuncer Cücenoğlu / Mazlum Kiper" başlıklı yazısına derkenar

Tuncer Cücenoğlu’nun 1980 yılında yazdığı Çıkmaz Sokak İBŞB Şehir Tiyatroları tarafından bir kere daha sahnelendi.Oyun ile ilgili yazarın açıklamalarından oyunun hem yurt içinde hem yurt dışında yüzlerce tiyatroca sahnelendiğini , Almanca,İngilizce ve Yunanca olarak yurt dışında da sergilendiğini öğreniyoruz. Oyun Fransızca,Romence ve Rusçaya da çevrilmiş.Oyunun , benzerlikler taşıyan Ölüm ve Kız isimli oyunun arkasından sahnelenmesi ise şanssızlık.Ama Ayşe Şamlıoğlu, bu yılın repertuvara aldığı Dünyanın Ortasında Bir Yer ,Tarla Kuşuydu Jüliet gibi oyunlarda da ortaya çıktığı üzere nispeten kısa süreler içinde oyunların tekrarında bir sakınca görmediği mesajını bize iletti. Herhalde daha önce yarım kalan ve de içine sinmemiş bir şeyleri tamamlamayı gönlünden geçiriyor .Çıkmaz Sokak 1981 yılında Milliyet Sanat Dergisi’nce düzenlenen oyun yazım yarışmasında Abdi İpekçi ödülünü almış. Cücenoğlu seçici kurul üyelerinin Haldun Taner,Necati Cumalı ve Ergin Orbey’in olmasından duyduğu övüncü belirtirken galiba diğer yandan oyunun “dokunulmazlık” çerçevesini de çizmek istiyor. Öyle ya oyunu bu değerli isimler beğenmişse beğenmemeye kim cüret edebilir?Tiyatro oyunu sahnede soluk bulur. Yazılı metnin değeri sahnede anlaşılır. Bu anlamda oyunu oluşturan tüm ögelerle (yönetmen,dekor,kostüm,ışık ve tabi ki oyuncu) bir bütündür. Zaman , oyunun direncini de sınar. Birbirine yakın dönemlerde ayni oyun farklı yorumlarla farklı algılara neden olabilir. Ama aradan geçen zaman uzadıkça , tanımlar,algılar değiştiği ,artık yeni bir dünyada olduğumuz için oyun anlamını yitirebilir. Oyunların kalıcılığı ise zamana direnmeleri ile anlaşılır.Bu yazı çerçevesinde paylaştığım görüşler 80 li yıllarda oyuna ödül veren Hocaların görüşlerini haksız çıkarmaz. Zira aradan geçen 30 sene sonra bu oyun başka bir zaman dilimine hitap etmek üzere seçilmiştir. Artık ülkemizde ve dünyada yaşayan tüm insanlar , sinemanın da etkisi ile türlü çeşitli işkenceler, öç almalar görmüştür. İşkence, öç alma algısı ,hukuku değişmiştir.İBŞB şehir Tiyatroları bu oyunu şöyle tanıtıyor:“Çıkmaz Sokak, Yunanistan’daki “Albaylar Cuntası” döneminde görülen toplumsal çatışmayı ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan darbe süreçlerini ele alıyor. Tuncer Cücenoğlu’nun yazdığı, Mazlum Kiper’in sahneye koyduğu “Çıkmaz Sokak”ta, şiddete karşı şiddet üretmenin değil, yalnızca demokrasinin “çözüm” olabileceği vurgulanıyor.”(http://www1.ibb.gov.tr/tr-TR/SehirTiyatrolari/Haberler/HaberDetay.html?HaberId=256)Bu topraklarda yaşayanların yaşamlarına mıh gibi işlemiş “cunta” ile çerçeve genişletiliyor ve “dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan darbe süreçlerini ele alıyor” haberi ile konunun odaklandığı nokta ile de sözün dönüp dolaşıp getirildiği düzlemi anlıyorsunuz.Bu açıklama, yapılan basın toplantısının ardından basında :“İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, sezon açılışını Yunanistan'daki askeri darbeden hareketle, askeri darbeleri eleştiren ve işkencenin sorgusunu yapan "Çıkmaz Sokak" isimli oyunla yapıyor” şeklinde “büyütülüyor”.Başlığın hemen altında “Oyunun yönetmeni Mazlum Kiper, Yunanistan turnesine çıkmayı planladıklarını söyledi” haberi var.Yabancı Damat dizisinin “Yabancı baba”sının oyunun Yunanistan “kök”ünü ve Yunanistan’a turneyi gündeme getirmesi de dudaklarınıza “hain” bir gülümseme ile yapışıyor.Zira Kiper bununla kalmamış ve "Yurt dışında da bu oyunu oynayabiliriz. İnsanlar bu oyunu gördüklerinde pek inanamayacaklar 'Türklerde kendilerini sorgulamaya başlamış bu ne gelişmedir' diyecekler. Bu çok iyi bir şey olur" demiş. Oyun sayesinde Türkiye'deki demokratik değişimi yabancıların da fark edeceklerini belirtmiş.Oysa ki oyun 1986 dan beri Türkiye’de oynanmakta… (12 Eylül, 1980 de idi.)Bir oyunun yurt dışında bu anlamda alkış beklemesini yadırgadım. Hele de bir tiyatrocunun ağzından…Öte yandan hem bir taraftan Türkiye’deki gelişme ile övüneceksiniz öte yandan oyunu Yunanistan’daki albaylar cuntası ile anlatmaya kalkacaksınız.Bu ülkede işkence denilince neredeyse her ailenin burun direği sızlıyor. Sahnede anlatılan olay yenilen yumrukların yanında fiske kalır. Türkiye’nin bir gerçeğini Olympos dağındaki Zeus’tan bahseder gibi anlatmanın komikliği açık değil mi ?Hele geçen zamanla değişen algılamaların,uyum yasalarının çerçevesinde oluşan yeni atmosfer içinde, siyaset tarafından da desteklenen bir konu olduğu halde tiyatrocuların sokaktaki (Beyoğlu’nda ağzına mikrofon tutulan) adamın ,Türk sinemasının hatta tv lerdeki dizilerin gerisinde kalması ne kadar acı. Kendini sansürleyen tiyatrocu da bizde var.Bu oyunun sahnelenmesi çok isteniyorsa konunun yeniden ele alınması ve değişen şartlara göre yeniden düzenlenmesi , yazarı hayatta olan bir oyun için imkansız mı? Komedi gibi sahneye yansıyan eskimişliği ortadan kaldırma çabası gösterilemez mi ?İşte bu yapılamadığı için haber, basına “Tiyatro, darbecilere 'Çıkmaz Sokak' diyecek” başlığı ile yansıtılır.Bu ise , sanatın gücünü yeterince kullanamadıklarını sık sık dile getiren benim gibi biri için bile, Türk Tiyatrosu’ndaki diğer çabalara haksızlık olur.Basına bu kadar “malzeme verenler”, oyun dergisindeki yazılarında “cunta”dan falan söz etmemişler, “İnsan”a ağırlık vermişler.Ve “Karşısındakine isteğini kabul ettirme esasına dayalı işkence eylemi”nin altını çizmişler. ”Bana işkence edene benim de işkence etme hakkım doğar” cümlesi ile de Cücenoğlu’nun oyununun çerçevesini çizmişler.O halde nereden başlamalı ? Oyun çevresinde yaşanan sürecin çizdiği “zikzak”ları nasıl yorumlamalı ?“Reklam yapmışlar” canım diyebilirsiniz. Olur o kadar ! “Hamsinin boyanmasına” benzer “bilmecenin yanıltmacası”dır . Öyle mi ?Oyunun “özü”ne bakalım önce.Celika(Hümay Güldağ), kardeşinin(Lilika-Aslı Narcı) cinsel cazibesini ve işkencecinin (Spanos-Erhan Özçelik) zaafını kullanarak kendine işkence yapmış birinden öcünü almak istemektedir . Celika “mağdur”, Lilika ablası için fedakarlık yapan bir “aracı”, Spanos ise işkenceyi görev için yapmış bir adamdır. Gerçi Spanos , “Bizimkiler düzene el koydu” ile bir guruba olan aidiyetini sahneye taşır ve sokaklardaki terörün de karşısında bir milliyetçi yurttaş “duruşu” gösterir ama kendini savunurken görev bilincini(?) öne çıkaran bir “insan”dır.(kul mu?) Celika, Spanos’un oğlunun başka bir yerde göz altında tutulmakta olduğunu söyler. Babanın eli ayağı buz keser. Tehditin rengi değişir. Senaryonun yalanını Lilika ortaya çıkararak oyunu bozar. Ve oyunun anlam yüklü cümlesini de o koyar: “Bu adamı cezalandırmak çözüm değildir onu üreten düzeni yok etmek gerekir.”Celika ise “Onları cezalandıracak düzeni kim kuracak” sorusu ile hem umudu hem umutsuzluğu vurgular.Sanıyorum bu senaryoyu tiyatroda , sinemada , romanda, hikayede kerelerce gördük , okuduk.İşkence ve öç alma edebiyatın sarsılmaz kalelerinden biridir. Taraflar ve yarattığı gerilim çok kullanılmıştır. Vietnam savaşının ardından dünyayı saran tek kişilik ölüm makinalarının “kahraman”(?) portrelerinin beslendiği kaynak, çağlar öncesinden “kök”lenmektedir.Herhalde , oyunla anlatılmak istenen “devlet eliyle yapılan işkence”dir. Oyun, başka mecralarda dolaştıktan sonra mesaj, oyunun sonundaki iki cümleye sıkıştırılır. Başından sonuna kadar kişisel işkence ve öc alma ekseninde gelişen oyunda bu mesaj yerine oturmuyor. Metin buna izin vermiyor yönetmenin de niyetinin bu olmadığı kendi ifadelerinden açıkça belli.Oyunu “dolduran” diyaloglar artık zaman içinde yıpranmış konuların arka arkaya getirişinden oluşuyor. Raftan alınan kitapların isimleri üzerinde yapılan yorumlar; polis olma hikayesi ; mutsuz evlilik hikayesi ; mağdurun çektikleri ; “oğlun mu?” “ata bindin mi?”, “Adam öldürdün mü?” soruları ile kurulan/beslenen(?) diyaloglar ; “Bu sözleri çok kıza söyledin mi?” , “Dans et benimle” , “Sarhoş ol beni çıplak görme” sözleri ile Kadir İnanır’lı (Erhan Özçelik de hatırlatıyor doğrusu) Türk filmi dili , oyunu akıtmıyor, “atmosferi” oluşturmuyor. Saf bir genç kız , birden baştan çıkarıcı bir amazon oluyor ve işkencecinin kucağına atlıyor, iskemleye tersten biniyor. “Yoksulluğun kader olmaması”, “her şeyin değişeceğine inanma” söylemleri, nefesi tıkanmış birinin dağı çıkmasına benziyor. Ama en garibi ilk yarım saatin sonunda perde kapayan “Ablan mı?” sorusu. Karşısına birden çıkarak yüzüne silah doğrultulan adam o atmosferde bu soruyu soruyor. “Sen de kimsin?”in daha anlamlı olacağı bir yerde “Ablan mı?” sorusu da işte bu “diyalog ittirme” çabasının bir ürünü. Zira bu soruyla bir sonraki sahne hazırlanıyor.Yönetmen ise basın karşısındaki “reklamın” tersine oyunu “global”leştirmek için “soyut”a tutunmaya çalışıyor. Işığın, müzik setinin düğmeleri “sanal” ama raftaki kitaplar gerçek. Yıllarca öç alacağı günün hayali ile yaşayan Celika’yı “rambo” kıyafeti içinde “sertleştirirken” oyun sonunda düşen beyaz perdeler ile ayni sembolleştirmeye sarılıyor. Bu sembolleştirme , tavandan sarkan avize, dört başı mamur döşenmiş mobilyalı oda ile kafa karıştırıyor. Birinci perde sonunda kendi kendine değişen ışıkla mavileşen sahne bizi yeni bir “mod”a sokma çabasında.İkinci perdedeki cellat-mahkum sahneleri , mahkumun cüssesi altında her an dağılacakmış gibi duran sandalye düşünülünce , “gibi yapma” esaslı tiyatro bile isyan ediyor.Kiper, "Elbette bu bir 12 Eylül sorgulanması” demiş . Yapmayın ! Bir ülkenin iç dinamiklerini göz ardı ederek , 1974 Kıbrıs harekatının Albaylar Cuntası’nı bitirdiği ile övündüğümüzü de yazıyor tarih. ( İyi ki Vietnam savaşını da bitirdik dememişiz. Malum hepsi ayni tarihlere denk geliyor.) Ama olmadık şeylere olmadık söylemler yüklemeye meraklıyızdır. Darbeleri ve işkenceyi sorgulamanın sanatsal ve çağdaş dili bu değil ! “Apolet takarken” dikkatli olmalıyız.Aradan geçen 30 yıl sonra bu oyun, emeğini tiyatroya vermiş olan bir tiyatro adamına teşekkür anlamı taşımak üzere “iri laflar etmeden” sahnelenmiş olsa bu kadar söze gerek olmazdı. Seyirci de Türk Tiyatrosunun bir evresine örnek olarak oyunu seyreder, konu kapanırdı.Gündemin rüzgarına kapılarak, tiyatro ile gündem oluşturmak yerine gündemin kuyruğu olmak , kaş yapayım derken göz çıkarmak olur.Tiyatromuz önce kendini eleştirmeli.

22 Ekim 2009 Perşembe

devrim gülü

sen
küçük bir goncasın
büyük bir gül

onların gözlerinde kan
dillerinde yalan var

onlar
insanlığını tamamlayamamış
yarı mamul mahlûkat
onların gözleri kurt
dilleri yılan

onlar
kaz adımlarıyla yürür
onların içtiği kımızın rengi kırmızı
yediği ekmek haram

ey devrim gülü
senin ellerindeki kelepçe
asla ölçülemez hiçbir değerle

gözleri kana
dilleri yalana bulanmış yarı mamul mahlûkat
anlayamaz seni
senin gözlerinin derinindeki devrim düşünü
anlayamaz

onlar
ki bilmiyorlar yarını
ve bilmedikleri için
umut beslemiyorlar yarına
onların kurtuluşu yok
onlar hiçbir zaman doğmamış
ve hiçbir zaman doğmayacak birer ölü
bunu sen de biliyorsun devrim gülü

sen
küçük bir incisin
büyük bir deniz

şiir: hilmi bulunmaz

21 Ekim 2009 Çarşamba

Topluma yararı olduğu için değil, sadece karnını doyurmak için çanak yalayan köpeklerle muhabbet! (HB) from BTV on Vimeo.

Bir Japon heyecanlandığında... (HB) from BTV on Vimeo.

Bu yazıyı mutlaka, ama mutlaka okuyunuz!

Büktel ile Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek için Demirkanlı tarafından başlatılan LİNÇ KAMPANYASIna imza veren Işık'a sert bir ders!

Oğuzcan Önver ve Uğur Özkan ile "kısa film" üzerine sohbet (HB) from BTV on Vimeo.

Rodas, Honduras Devlet Başkanlığı İçin Aday Olabilir.


Manuel Zelaya hükümetinin ve Honduras’ın yasal dışişleri bakanı olan Patricia Rodas, bu Salı günü yaptığı açıklamada sadece Honduras halkının uygun görmesi durumunda Kasım ayı içerisinde Honduras’ta gerçekleştirilecek olan başkanlık seçimlerinde aday olabileceğini ifade etti.

Manuel Zelaya’nın başkanlık görevine dönmesi noktasında darbeci hükümetin yaptığı oyalamalara dair kaygı duyduğunu belirten Rodas, sözlerine ‘sadece halk bunun böyle olması gerektiğini düşündüğü takdirde başkanlığa aday olurum’ şeklinde devam etti. Ayrıca Honduras’ın şu an henüz tamamlanmamış bir süreç içinde olduğunun gözden kaçırılmaması gerektiğini belirten Rodas, Zelaya’nın devlet başkanlığını yeniden devralması için sürdürülen mücadeleye devam etmek gerektiğini vurguladı.

Honduras’ın yasal dışişleri bakanı Patricia Rodas, Manuel Zelaya için yürütülen mücadelenin askeri darbenin tezgahlayıcısı Honduras oligarşisini sarsan bir süreç olduğunu ifade ederek şu an için en önemli olanının Zelaya’nın görevine geri dönmesi ve bu sayede ülkedeki demokratik dönüşüm sürecine devam edilmesi olduğunu ifade etti.

Darbeci hükümetin Honduras’ta yapmayı planladığı başkanlık seçimlerine 40 günden az bir zaman kalmasına rağmen ülkede belli bir düzeyde gerilim ortamı yaşandığını belirten Rodas, devam eden görüşme sürecinin başkan Zelaya’nın görevi devralması ve askeri darbenin sonunun getirilerek anayasal düzene geçilmesine hizmet etmesi gerektiğini vurguladı.

Rodas, ‘bu açıdan bakıldığında anayasaya ve hukuk devleti düzenine uymayan koşullarda gerçekleştirilmesi planlanan başkanlık seçimleri tanımıyoruz’ dedi. Seçimlerin bir anda ve belirsiz bir tarihte yapılmasının kabul edilemez olduğunu vurgulayan bakan, ‘başkan adayların kimler ve hangi önerileri olduğunun bilindiği bir sürecin yaşanması ve biz yurttaşların kimi seçip kimi reddetmek istediğimize karar verme hakkına sahip olmamız gerekir’ dedi.

Yapılan askeri darbenin, ülkedeki demokratik sisteme karşı işlenmiş bir suç olduğunun altını çizen Rodas, planlanan başkanlık seçiminin de herhangi bir meşruluğa sahip olmadığını belirtti.

‘Hakkettiğimiz koşullarda bir süreç yürütmemize engel olan bu düzmece seçimleri kabul etmemiz mümkün değil’ diyen Rodas, şu an ülkede son derece eşitsiz koşulların sözkonusu olduğunu vurguladı.

Bir toplumun temel ilkelerinden birinin demokrasiye sahip olmak olduğunu ifade eden bakan, bu nedenle askeri diktatörlüğün kontrolü altındaki seçimleri meşru olarak görmenin imkansız olduğunun altını çizdi.

Haber: CANAN ATEŞ
21.10.2009
Mapuche Yerlileri, Şili’de Devlet Terörüne Karşı ‘Savaş’ Açtılar.


Şili’deki Mapuche yerlileri örgütü Arauco Malleco Koordinasyonu (CAM), bu Salı günü yaptığı açıklama ile Şili devletinin Mapuche halkına karşı uyguladığu şiddeti durdurmaya niyetinin olmaması nedeniyle Şili devletine karşı savaş açtıklarını ve bu ülkenin vatandaşlığını reddettiklerini, ayrıca otonom Mapuche halkının topraklarının da Bio Bio Nehri’nden ülkenin güneyine kadar olan kısmı olduğunu ilan ettiler.

Şili devleti ile Mapuche yerlileri arasındaki çatışma ortamı, Mapuche önderlerinden Jaime Mendoza’nın Şili polisi (Carabineros) tarafından bir araziden zorla çıkarıldığı esnada öldürülmesi nedeniyle bir süreden beri iyice şiddetlenmiş durumdaydı.

Yerli örgütünin yerel bir radyo tarafından yayınlanan deklarasyonunda, ‘Şili Cumhuriyeti ile olan dialog sürecine son veriyoruz ve savaş ilan ediyoruz’ ifadelerine yer verildi. Açıklamada, Şili devletinin Mapuche halkına karşı uyguladığı şiddeti sona erdirme niyeti taşımadığı için Şili vatandaşlığını reddetme kararı da dile getirildi.

Mapuche örgütü CAM, açıklamasında, Mapuche yerlilerinin kendi toprakları olduğunu iddia ettikleri ülkenin güneyinde bulunan La Araucania bölgesindeki bir anayolda ahşap madde yüklü iki kamyonun durdurularak yakılmasını da üstlendiler. Bu eylemin, Mapuche halkına karşı yürütülen devlet terörünü lanetlemek için yapıldığını vurguladılar.

Angol valisi Augusto Gomez ise, eylemle ilgili olarak ağır silahlı ve maskeli 10 kişinin kamyonların şoförlerini indirdikten sonra havaya ateş açıp araçları yaktığı bilgisini verdi.

Şili’de 600 bin kişiden oluşan Mapuche yerli halkı, toplam ülke nüfusunun %6’sına denk düşüyor. Yerli nüfusun önemli bir kısmı başta başkent Santiago olmak üzere büyük şehirlere göç etmiş olsa da, Mapucheler ana olarak La Araucania bölgesinde ve ağır yoksulluk koşulları altında yaşamaya devam ediyorlar.

Mapuche yerlileri, uzun yıllardır yabancı şirketler ve büyük toprak sahipleri tarafından işgal edilmiş durumdaki topraklarını geri alabilmek için mücadele ediyorlar. Mapuche halkının bu mücadelesi ise, Şili devletinin bu bölgelerdeki polis sayısını arttırarak yerli halka uygulanan devlet şiddetine maruz kalıyor.

Haber: CANAN ATEŞ
21.10.2009

15 Ekim 2009 Perşembe

14 Ekim 2009 Çarşamba

Meksikalı İşçiler Greve Gidecekleri Uyarısında Bulundular.


Meksika Ulusal İşçi Birliği, bu Salı günü yaptığı bir açıklama ile bütün Meksika halkını harekete geçmeye ve Elektrik ve Enerji Merkezi İşletmesi’nin (LyFC) kapatılma kararına karşı Meksika Elektrik İşçileri Sendikası’nın (SME) yapacağı genel greve destek vermeye çağırdı.

Meksika’nın başkenti Ciudad de Mexico’da 15 Ekim tarihinde yapılması planlanan eyleme 100 binin üzerinde kişinin katılması bekleniyor.

Meksika devlet başkanı Felipe Calderon ise, yapılacak protesto gösterilerinin yasalar çerçevesinde gerçekleşmesini beklediğini ifade etti.

Meksika hükümeti, geçen hafta sonu ülkedeki 25 milyon meksikalıya elektrik enerjisi sağlayan elektrik şirketi LyFC’nin kapatılma kararını açıklamıştı.

LyFC’nin kapatılması 40 bin kişinin işsiz kalmasına sebep olacak. Hükümet sekreteri Fernando Gomez, hükümetin elektrik işletmesini kapatma kararında geri adım atmayacağını vurguladı.

Meksika devlet başkanı Felipe Calderon, geçen Pazar günü televizyonlara gönderdiği mesajda LzFC elektrik işletmesinin kapatılma kararının gerekçelerini açıklamıştı.

Calderon, işletmenin 2003 ila 2008 yılları arasındaki masrafının gelirinin iki katı olduğunu ifade etti. Meksika hükümeti ise, LyFC elektrik işletmesinin kapatılması ile işsiz kalacak Meksikalılar’a tazminat olarak toplam 20 milyar peso (1 milyar 538 milyon dólar) tazminat ödeneceğini açıkladı. İşten çıkarılacak olanların bu kararı hemen kabul etmeleri durumunda ortalama 33 maaşlık bir ‘ikramiye’ önerisinde bulunan hükümet, işçilerin eylem sürecini engellemeye çalışıyor.

Meksikalı elektrik işletmesinin işçileri ise bu Pazartesi günü yaptıkları açıklama ile , Meksika hükümetinin işletmeyi kapatma kararını tanımayacaklarını, çünkü hükümetin bu kararının yasadışı olduğunun ve halkın yararına olan bütün işletmeleri kapatmayı planladıklarını belirttiler.

Elektrik İşçileri Sendikası Sekreteri Fernando Amezcua, LyFC’nin 400 şubesinden 76’sının, ayrıca 5 santral ve dağıtım merkezinin şu an Meksika polisinin işgali altında olduğunu ifade etti.

Haber: CANAN ATEŞ
13.10.2009
Ekvator’da Hükümet İle Yerliler Arasındaki Dialog Süreci Başladı.


Halklar, Sosyal Hareketler ve Ekvator Yurttaş Girişimi Sekreteri Doris Soliz, bu Pazartesi günü yaptığı açıklamada Ekvator hükümeti’nin yerli örgütleriyle dialog sürecinin geliştirilmesini sağlamak için temsilcilerini ve çalışma masalarını belirlediğini ifade etti.

Soliz, hükümet ile yerliler arasında, yerli topluluklarının geçen hafta süresiz olarak protesto gösterilerine başladıklarını açıklamaları ile sekteye uğrayan görüşmelere devam edilmesi ve imzalanacak olan anlaşmanın yeniden gündeme getirilmesi gibi konuların tartışılacağı komisyonların kurulduğunu açıkladı.

Oluşturulacak komisyonlardan biri, Ekvatorlu yerlileri en fazla kaygılandıran ve parlamentoya su kaynaklarının özelleştirerek bu kaynaklar üzerindeki kamusal kontrole son vermeyi mümkün kılacak olduğu iddia edilen Su Kaynakları Yasası’nı ele alacak. Ekvator hükümeti, yasa hakkındaki bu iddiaları başından beri reddediyor.

Soliz, ayrıca Adalet Bakanı Nestor Arbito ve Amazon Bölgesi Eko-Gelişim Enstitüsü Sekreteri Carlos Viteri’nin de içinde yer alacağı başka bir komisyonun da Amazon Bölgesi’nde bulunan bir yerleşim yerinde yerlilerin yaptığı protesto gösterileri esnasında hayatını kaybeden bir yerlinin ölümü ile ilgili soruşturmayı yürüteceğini bildirdi.

Görüşmelere hükümet tarafından katılacak temsilciler, Doğa Kaynaklardan Sorumlu Bakan Germanico Pinto, Ulusal Su kaynakları Sekreteri Jorge Jurado, Eğitim Bakanı Raul Vallejo ve Sağlık Bakanı Caroline Chang’ın dışında Çevre Bakanı Marcela Aguiñaga, Sosyal Gelişimden Sorumlu Bakan Jeanette Sanchez ve Tarım Bakanı Ramon Espinel’den oluşuyor.

Ekvator Hükümeti’nde tarafından yapılan açıklamada, Ekvator Yerli Toplulukları Konfederasyonu’nun (Conaie) görüşmelere katılacak temsilcileri belirlynerek hükümete bildirmesinin beklendiği ifade edildi.

Conaie başkanı Marlon Santi, daha öncesinde yaptığı açıklamada Ekvator’un başkenti Quito’da hükümet temsilcileri ile yapılacak görüşmelere Amazonlar’dan, And Bölgesi’nden ve Costa (kıyı) bölgesinden Conaie temsilcilerin katılacağını, ancak bu temsilcilerin kimler olacağının henüz belli olmadığını belirtti.

Bu görüşmeler, Amazonlar’daki Morona Santiago isimli yerleşim yerinde bir yerlinin hayatını kaybetmesine ve 40 polisin yaralanmasına neden olan yerlilerin protesto gösterisinden yaklaşık bir hafta sonra gerçekleşen yerliler ve hükümet arasındaki ilk dialog zemini oluyor.

Haber: CANAN ATEŞ
13.10.2009

13 Ekim 2009 Salı

BİR LİNÇÇİNİN YAZISI

Orhan Aydın: “Cevap…”


İMF İstanbul toplantılarından sonra, paranın padişahlarının temsilcileri, tam 13.700 kişi, taslarını-taraklarını toplayıp ülkelerine döndüler.
Ülkemiz için geriye kalan ‘koca bir hiç’ olmaktan ötedir.

Özellikle 6 ve 7 Ekim günleri, İstanbul kenti savaş alanına dönüştürüldü.

İçimiz-dışımız biber gazına boğuldu.

Sonuç ortada. Onlarca yaralı, hunharca gözaltılar ve bir can kaybı.

Kimler bunun sorumlusu?

‘İMF defol’ diye eylem yapan insanlığa silahlar gösterip, havaya ateşler açan, ana-avrat küfrederek yurttaşları kavgaya davet eden, gözüne kestirdiği yerli-yabancı her bireyi ‘potansiyel suçlu’ gören polis güçleri mi yalnızca.

Yoksa onlara bu emirleri veren, yetkilendiren İstanbul Emniyet Müdürü ve Vali mi?

Elbette hepsi.

Ancak perde gerisinde, gölgede bekleyen Başbakan’ın pişkin tavrı ve hiçbir şey olmamış gibi sesini çıkarmayan İçişleri Bakanı unutulmamalıdır.

Yandaşları, gazete sütunlarından, TV ekranlarından kıs kıs gülerek bağırıyorlar. ‘Bunun adı şiddet’, ‘yine çıktılar sahneye’, ‘kim kışkırtıyor bunları’ ‘şunlara bak şunlara, daha çocuk yaştalar’, ‘bu kadarı vatan düşmanlığı’.

Ağız birliği etmişler sanki.

İnsanların en demokratik hakları olan ‘hayır’ demelerini kabullenme, bastırmak için üstlerine panzerler sür, tazyikli sular fışkırt, copla, biberle, ‘ölümüne saldır’, canlarını koruma pahasına insanlar direnince de, olmadık gerekçeler aramaya başla.

Tüm dünya, İstanbul polisinin sayesinde ‘orantısız güç kullanmak’ neymiş, nasıl olurmuş bir kez daha gördü.

Aradan bir hafta geçti. Olup bitenler için açılan bir soruşturma yok.

Olaylarda zarar gören vatandaşlar, kendi yaralarını kendileri sarıyorlar.

Olmadı, Emniyet Müdürlüğü’nün başlattığı ‘eylemci avı’ operasyonu ile, fatura yine ‘hayır’ diyenlere kesilecek.

Yoğun biber gazından, kalp krizi geçirip yaşamını yitiren yurttaşımızın ailesi, belli ki polis korkusundan dava bile açamadı.

Otopsi talebinde bulunmadan cenaze toprağa verildi.

Oysa olayın onlarca tanığı var.

Çevredeki esnaf, ‘biber gazından kalp krizi’ durumunu medya ile paylaştıklarında ben de oradaydım.

Olayların büyükçe bir bölümüne tanıklık ettim.

Elbette hiçbir suçu olmayan esnafın camlarının indirilmesine, olur-olmaz her yere saldırılmasına, kamu mallarına zarar verilmesine, ‘destek vermiyorlar’ diyerek halkın suçlanmasına yandaş olmak, mümkün değildir.

Bu tür eylemliliğe, ‘devrimci eylem’ demek, büyük bir yanılsamadır.

Yaşanan olayları ve ülkemdeki gelişmeleri izlerken, yıllar öncesinde AST (Ankara Sanat Tiyatrosu) tarafından sahnelen ‘Ana’ oyunu düştü aklıma.

Yönetmenliğini Rutkay Aziz’in yaptığı M. Gorki’nin aynı adlı o nefes kesen romanından B. Brecht uyarlaması olan oyunda, tiyatromuzun en yetkin insanları sahnedeydi.

Meral Niron - Erkan Yücel – Rutkay Aziz - Salih Kalyon - Erol Demiröz - Savaş Yurttaş - Şener Kökkaya - Yaman Okay - Cezmi Baskın - Harun Yeşilyurt - Rana Cabbar - Erdal Gülver - Talat Bulut … anımsadığım oyuncu dostlarım.

Erkan Yücel’ in Pavel’de olağan üstü oyunculuğu ile, Meral Niron’ un Ana rolündeki unutulmaz becerisi, aklımı zenginleştirmiştir.

ANA, 1 Mayıs Marşının da hayata katıldığı oyun olarak bilinir.

1974/1975 Tiyatro sezonudur, AST’ ın kapısında seyirci kuyruklarının oluştuğu, aylık biletlerin satışa çıktığı gün tükendiği bir süreç.

Birinci perdenin finalinde, ellerinde kızıl bayraklarla işçiler doldurur sahneyi ve hep bir ağızdan, Sarper ÖZHAN’ın o müthiş bestesi söylenir. Kararlı, başı dik ve onurlu.

“Gardiyanları ve yargıçları ve savcıları
hepsi halka karşıdır.
Kanunları,yönetmelikleri, bütün kararları
hepsi halka karşıdır.
Dergileri, gazeteleri, bütün yayınları
hepsi halka karşıdır.

Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak,
durduramayacaklar halkın coşkun akan selini.

Panzerleri, kelepçeleri, bütün silahları
hepsi halka karşıdır.
Zindanları, tutukevleri,işkence evleri
hepsi halka karşıdır.
Borsaları ve şirketleri ve iktidarları
hepsi halka karşıdır.

Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak,
durduramayacaklar halkın coşkun akan selini.”

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)

9 Ekim 2009 Cuma

Görsel günce; bir tutam müzik, bir parça deniz ve reklamcılara sert bir eleştiri (HB) from BTV on Vimeo.

şiirin dışındaki her şey bomboş

bu evren
giza pramitlerinden yükselip
nil nehri'nden besleniyor

bu evren
şiirin boynuzlarında durup
sonsuzluk içerisinde büyüyor


bu evren
ağzına dek şiirle dolu

bu evren
boşluğu hiçbir zaman sevmiyor

bu evren
tıpkı bir insan gibi düşünüp
bebeğine ninni söyleyen bir anne gibi sesleniyor

uyusun da büyüsün ninni
tıpış tıpış yürüsün ninni
şiirsiz düşünmesin ninni
şiirin dışındaki her şey bomboş ninni



fotoğraf ve şiir: hilmi bulunmaz

LİNÇ KAMPANYASIndan imzasını çeken Nedim Saban'nın (tiyatrokare) sunduğu "Bu Da Benim Ailem" adlı oyun, benimsemediğimiz bir tür olsa da izlenebilir!

Hilmi Bulunmaz
9 Ekim 2009



Nedim Saban'ın kurup yönettiği tiyatrokare, Kültür Bakanlığı çanağı menüsüne uyum sağlayan oyununu, "davetli misafirler kitlesi" önünde görücüye çıkardı!

Dün akşam, tiyatrokare'nin "Bu Da Benim Ailem" adlı oyununu, sosyalist bir sanatçı, bir yayıncı, bir linçzede ve "davetsiz bir misafir" olarak, Profilo Alışveriş Merkezi'ndeki Tiyatro İstanbul'un salonunda izledim. Türkiye tiyatrosunu düzeysizleştirmek için ömrünü yatıran Mustafa Demirkanlı'nın başlattığı ve tam 1100 kişi tarafından imzalandığı iddia edilen bir LİNÇ KAMPANYASI ile sanatsal ifade olanakları imha edilmek istenen iki kişiden biri olan Coşkun Büktel'in davetli misafir olmasından yararlanarak izlediğim oyun, her ne denli, benim dünya görüşüme karşıt bir dille sahnelense de, bu oyunu izlediğim için hoşnutum.

tiyatrokare sayesinde, Profilo Alışveriş Merkezi kapısından ilk kez içeri girdim. Sanatın pek duyumsanmayıp, tamamıyla ticaretin egemen olduğu bu merkez, insanda estetik duygu oluşturmuyor. Yaşamı estetize etmek yerine, yaşamı metalaştıran bir mekân olan Profilo Alışveriş Merkezi'nde oyun sunmak, ne denli sağlıklı bir davranış? Bu sorunun yanıtı zor yada bu sorunun tek bir yanıtı var; orada oyun sunmak, kapitalizmi yeniden oluşturmak anlamına gelir!

Kültür Bakanlığı çanağı yalayarak tiyatro sunmak zorunda kalan topluluklardan biri olan tiyatrokare, ister istemez, Kültür Bakanlığı'nın (kapitalist üretim ilişkilerinin) zorunlu kıldığı sanatsal ölçütlere göre hareket ediyor. İleri kapitalist ülkelerdeki "iş garantisi" oyunları, "tiyatro müşterisi" için yeniden ısıtan tiyatrolar bağlamına dahil etme anlamında hiçbir bir ikirciklenme yaşamadığımız tiyatrokare, o ülkelerdeki "sabun köpüğü" konulardan biri olan "Bu Da Benim Ailem" adlı oyunu Türkiye'ye taşırken, köpüğü unuttuğu yada imal edemediği için, "köpüksüz bir sabun" sunmanın ötesine geçemiyor.

Başta Metin Serezli olmak üzere, oyuncuların tüm gayretlerine ve Nedim Saban'ın "prezantabl" olmasına karşın, " Bu Da Benim Ailem", Kültür Bakanığı çanağı menüsüne uyum sağlayan bir düzey ve düzlem tuttursa da, Türkiye tiyatrosuna hiç, ama hiçbir şey ekleyemeden, elimizden kayıp gidiyor.

***

Ayrıca bakınız: Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi

7 Ekim 2009 Çarşamba







!!!! resistancia en estambul contra FMI 2009 octubre
.
.
Taksim/İstanbul'da IMFye karşı başlatılan ve ardından polisin saldırılarına karşı direnişle sürdürülen potesto gösterisi dünyada yankı buldu ve birçok haber kuruluşunda bu olay yayınlandı. Bunlardan bazılarına aşağıda gönderdiğim youtube sayfalarında ulaşabilirsiniz. Ayrıca Telesur'daki haberin tamamı web adresiyle birlikte en altta yer almakta.
.
Yaşasın IMF'ye karşı devrimcilerin Taksim/İstanbul direnişi. Yavuz
.
***
.
habia y se continuado los manifestaciones para protestar FMI y Banco Mundial en Estambu en Anatolia (turquia). and otra vez revolucionistas estaban en la plaza de taksim. cuanda coenza manifestaciones los polices atacan a manifestadores revolucionarios y ellos rssistieron contra agresion de policia. hay una noticia en telesur les mando eso y les mando algunas fotos y pagina de youtube y otras qu tiene video de manifestaciones viva la resistencia y lucha contra sistema capitalista/imperialistaviva la resistencia de revolucionarios en estambul. Yavuz
.
***
.
www.youtube.com/watch?v=IOplm8yJKEg&feature=related
www.youtube.com/watch?v=PHqJ7LQD5JA&ytsession=jejB3yRe7yJ8NSIJuNUzCBR7PMzbzsrijB_C-_CFesHkJJCKp_y-0nRc1MENEaalNbA4BivnrOVESzu1rtFTGgKyO6HKUF0Xjj9ZTE6wfimqKr88K-KXoqHqfUlac6L94fSLTR_Y2EuVfOf2PFiiTNhR_xFCL9lHUMqzynVIq1CI57nCOgrRvlWJepfsd-mzZY4FTcJkxgrgDyjIen_oa7AOrquwnQrKM9e-AVKGHw4KVvwcw4Vw51hbRQX6q0JOcOtnbbVhbEsWSlgfHHnZhPy-7cFvNgOVPPZ2EVa0nGP4yl_-tsLjTTYaPGb5Z2NtrtrqUaLgVUeI_C42rGP5lQ
www.youtube.com/watch?v=W1WeZaxseL0&feature=related
www.youtube.com/watch?v=UrK5-8l_loM&feature=related
www.youtube.com/watch?v=bROS1qnLRBE&feature=related
www.zaman.com.tr/multimedya.do?tur=video&aktifgaleri=7045&aktifsayfa=0&bolumno=0&title=olaylar-polis-kamerasina-boyle-kaydedildi&gosterim= http://www.zaman.com.tr/multimedya.do?tur=video&aktifsayfa=0&bolumno=&gosterim=list
www.zaman.com.tr/multimedya.do?tur=video&aktifgaleri=7044&aktifsayfa=0&bolumno=0&title=iste-molotoflu-saldiri-ani&gosterim=list
www.telesurtv.net/noticias/secciones/nota/59076-NN/policia-continua-represion-contra-manifestaciones-anti-fmi-bm-en-turquia/
.
.
Policía continúa represión contra manifestaciones anti FMI-BM en TurquíaTeleSUR _ Hace: 13 horas
.
.
La policía de Turquía continuó este miércoles su represión sobre manifestaciones contra el Fondo Monetario Internacional (FMI) y el Banco Mundial (BM), organismos que celebran sus asambleas anuales en la ciudad turca de Estambul, donde miles de personas llegan ya a una semana de protestas en rechazo a las políticas económicas que, en detrimento del mundo,emprenden ambos organismos.
.
Este miércoles, efectivos policiales, cuyas acciones ya han dejado saldo de un muerto y varios heridos, arremetieron duramente contra personas que protestaban contra el FMI y el BM en la céntrica calle Pangalti de Estambul, cuando de forma pacífica se dirigían a manifestar a las afueras del recinto donde se celebran las reuniones de las dos instituciones financieras.
Se trataba de una masa de 200 manifestantes, cuya represión terminó con el saldo de 10 personas detenidas, que se suman a las 50 que la policía detuvo el día martes, luego de arremeter contra otra protesta contra el FMI y el BM en llamado Valle de Congresos, lugar de Estambul donde se reúnen ambas organizaciones.
.
Desde hace una semana, cuando comenzaron los encuentros preparatorios de las asambleas anuales del FMI y el BM, diversos grupos coordinados en la plataforma Direnistanbul (resistencia de la ciudad de Estambul) han organizado diferentes tipos de protestas.
La manifestación del martes, en la céntrica plaza de Taksim, fue disuelta por la fuerza al cargar la policía arrojando chorros de agua coloreada a presión y bombas de gas lacrimógeno contra quienes protestaban. Como resultado una persona murió de un infarto y otras tantas resultaron heridas.
.
La llegada de representantes de ambos foros económicos a Turquía no ha gozado de un acogedor recibimiento por parte de los sectores populares del país euroasiático, pues el pasado jueves, un estudiante de periodismo lanzó un zapato al director del FMI Dominique Strauss-Kahn mientras el funcionario financiero respondía preguntas en una universidad de Estambul.
.
Se trata de Selcuk Ozbek, editor del diario Birgün, quien junto a otro compañero estuvieron detenidos en dependencias policiales durante ocho horas, pese a que Strauss-Kahn no quiso interponer ninguna denuncia.De manera simultánea, otros actos de protesta tenían lugar ese día frente a la Universidad de Bilgi, donde se llevaba a cabo la conferencia, y frente a una de las sedes del gubernamental Partido de Justicia y Desarrollo, AKP.
.
Posteriormente, el día viernes se realizó una nueva concentración en la céntrica plaza de Taksim que, bajo el lema "Haz historia el capitalismo", numerosas personas mostraron su rechazo al FMI y al BM por sus políticas depredadoras del planeta.
Kolombiya’lı Senatör Piedad Córdaba Nobel Barış Ödülü için aday gösterildi.


1980 yılı Nobel Barış Ödülünü alan Arjantinli mimar-heykeltraş Adolfo Pérez Esquivel bu Pazartesi yaptığı açıklamada, Kolombiyalı senatör Piedad Cordoba’nın bu ülkede devlet güçleri ile FARC gerillaları arasında yaşanan silahlı çatışmayı durdurmak için göstermiş olduğu olağanüstü çabalarından dolayı, bu ödüle layık olduğunu belirtti. ‘Kendisi uzun zamandır ve oldukça zor koşullarda Kolombiya’nın barışı için yoğun bir şekilde çalışıyor ve bu ödül, Ona ülkesinde barışa giden yolları bulmasında yardımcı olacaktır’ diyen eski nobel barış ödülü sahibi, 2008 yılında esir bulunduğu FARC kampından kurtulan Ingrid Betancourt için ise ‘kendisinin kurtulmasını destekledik ancak onda bu ödüle layık olacak başka değerli özellikler mevcut değil ve geçen yıl onun bu ödüle aday gösterilmesini onaylamadık’ dedi.

Oslo Nobel Komitesi’nin 5 üyesinden 4’ü kadın ve tek erkek üye olan Kristian Berg Harpviken, asıl olarak 3 adayın şansının yüksek olduğunu belirtti. Bu üç adaydan Afganistanlı aktivist Sima Samar ile Kolombiyalı Piedad Cordoba’nın komitenin kadın ağırlıklı yapısından dolayı 3. aday olan Ürdün Üniversitesi’nden profesör Ghazi Bin Muhammed’e göre şanslarının daha fazla olduğunu belirtti. Nobel Barış Ödülünün sahibi önümüzdeki Cuma günü (9 Ekim) Oslo’da açıklanacak.

Haber: Canan Ateş
05/10/2009, Caracas
Correa ve Chavez, Ortak Projeler İçin Biraraya Geliyorlar.


Venezuela devlet başkanı Hugo Chavez ve Ekvator devlet başkanı Rafael Correa, bu Çarşamba günü her iki ülkenin haklarının refah seviyesini yükseltmek amacı ile başlattıkları çeşitli projelerin durumunu incelemek üzere biraraya geldiler.

Venezuela’nın başkenti Caracas’ta bulunan Askeri Akademi’de yaptıkları basın toplantısında, her iki başkan da basın mensuplarına iki ülke arasındaki anlaşmaların durumuna ilişkin ayrıntılı bilgiler verdiler.

Başkan Chavez, Venezuela ve Ekvator arasındaki bu tip ilişkilerin gerekliliğinin, her iki halkın somut birlikteliği ve gerçek anlamdaki bağımsızlık olarak algılanması gerektiğini vurguladı.

Chavez, kendilerinin pekçok şekilde boykot edildiklerini, bunlardan birinin de ‘bürokrasi’ olduğunu vurgulayarak Venezuela devriminin kendilerini böylesi önemli bir noktaya taşıyan yeni bir tarihi momente denk düştüğünü ifade etti.

‘Bizi bağımlı duruma sokan geçmişi yeniden yaşamamalıyız, gelecek bizimdir’ diyen Chavez, sözlerine ‘sosyal, politik ve ekonomik sistemlerimizin birbirlerini gerçek anlamda tamamlaması için somut adımlar atmalıyız’ şeklinde devam etti.

Venezuela devlet başkanı, Ekvator’daki Yurttaş Devrimi ile Venezuela’daki Bolivarcı Devrimi’nin yeni birer sistem olduklarının altını çizerek sosyalizme ulaşmanın birden fazla yolu ve biçimi olduğunu ifade etti.

Ekvator devlet başkanı Rafael Correa ise, Latin Amerika ülkeleri arasındaki ilişkilerin gelişmesini engellemeye çalışan tehditlere dikkat çekerek bu evrimi etkisizleştirecek herşeye karşı mücadele etme çağrısı yaptı.

‘Bizim bu yolda önümüze çıkacak pek çok düşman var. Kardeş halkların biraraya gelmesini istemeyen bir çok düşman mevcut’ diyen Correa, bunlarla mücadele etmenin en etkili yolunun verimli bir şekilde çalışmaktan geçtiğini vurguladı.

Venezuela’da gerçekleştirilen yenilikçi açılımları öven Correa, kamusal üretim alanında, ucuz cep telefonlarının, taşınabilir bilgisayarların üretimi gibi alanlarda yapılan atılımlardan çok etkilendiğini sözlerine ekledi. Correa, dışarıdan alım yapmanın ülke içinde işsizliği arttırdığına değinerek Venezuela’dali iç üretim kapasitesini arttırılması çabalarının önemine değindi.

Her iki ülkenin devlet başkanları, düzenledikleri basın toplantısından sonra Venezuela dışişleri bakanı Nicolas Maduro’nun katılımı ile sonuçlarını daha sonra basına aktaracaklarını ifade ettikleri basına kapalı toplantıyı gerçekleştirdiler.

Haber: CANAN ATEŞ
07.10.2009
OAS Heyeti ve OAS Başkanı Honduras’a Geldi.


OAS (Amerika Devletleri Örgütü) Genel Sekreteri Jose Miguel Insulza’nın başkanlık ettiği OAS yüksek yetkili heyeti, Honduras’ın darbeci başkanı Roberto Micheletti ile ülkedeki ağır siyasi kriz ortamını görüşmek üzere bu Çarşamba günü başkent Tegucigalpa’daki başkanlık sarayına vardı.

OAS dışişleri bakanlarından oluşan heyet, Honduras yasal devlet başkanı Manuel Zelaya’nın devrilmesine neden olan askeri darbe ve onun ağır siyasi sonuçlarını düzenleme amacıyla bir dialog masası oluşturmak üzere Honduras’ın başkentindeki görüşmelere başladı.

OAS genel sekreteri Jose Miguel Insulza, yapılan toplantıda darbeci başkan Roberto Micheletti’ye haftaladardır Brezilya Büyükelçiliği’nde bulunan yasal devlet başkanı Manuel Zelaya’nın içerisinde bulunduğu duruma dair kaygılarını belirtti. Darbeci hükümet tarafından kararı alınan sokağa çıkma yasağı, olağanüstü hal ve ifade, toplantı yapma gibi temel özgürlüklerin kısıtlanmasına dikkat çeken Insulza, Canal 6 Televizyonu ile Radio Globo’nun devlet güçleri tarafından kapatılmasının altını çizdi.

Yasal başkan Zelaya’nın hükümetinden temsilciler ile darbeci hükümet yetkilileri arasında kurulacak bir dialog ortamı ile darbenin yapıldığı 28 Haziran tarihinden bu yana yaşanan siyasi krizden çıkışın yollarını aradıklarını belirten OAS genel sekreteri, kendilerini birinci derecede kaygılandıran konunun yasal devlet başkanı Manuel Zelaya’nın bu olumsuz koşullar altında Brezilya Büyükelçiliği binasında ikamet etmeye devam etmesi olduğunu vurguladı.

OAS temsilcisi, bu durumun sona erdirilmesine ilişkin olarak iki önerileri olduğunu belirterek ya başkan Zelaya’nın koşulları daha uygun olan bir yere gerekli garantiler sağlanması koşuluyla naklini ya da büyükelçilik binası etrafındaki askeri kuşatmanın kaldırılarak bina içerisine gıda, ilaç, vb. gibi yaşamsal ihtiyaçların girişine sorun çıkarılmayıp hem Zelaya’nın hem de bina içerisinde bulunan herkesin hayatının kasıtlı olarak zorlaştırılmamasını talep etti.

Insulza, Roberto Micheletti’nin Kasım ayında yapmayı planladığı seçimleri bahane ederek ifade, toplantı, gösteri yapma gibi anayasal hakların askıya alınmasını eleştirerek Canal 6 ve Radio Globo’nun kapatılmasının üzerinde durdu.

Haber: CANAN ATEŞ
07.10.2009

6 Ekim 2009 Salı

teyzem için ağıt

teyzem
benden yirmi yıl
bir gün önce doğdu

gracias a la vida
teşekkürler hayat

teyzem
bir goncaydı
büyüdü

gracias a la vida
teşekkürler hayat

teyzem
gül oldu
ağız dolusu güldü

gracias a la vida
teşekkürler hayat

bir sonbahar günü
mercedes sosa öldü

şiir: hilmi bulunmaz